Demokrasisine hayran kaldığımız Hollanda’daki tabular ve yasaklar

Hollanda’ya geldiğim 1967 yılından bu yana tam 53 yıl geçti. Demokrasisine (!), lalesine, yel değirmenine, futboluna ve de sarışınlarına hayran kaldığım Hollanda’da, ‘Bir gün gelecek, tüm bu hayranlıklarımız sona erecek’ diye hiç düşünmemiştim.


Demokrasisine hayran kaldığımız Hollanda’daki tabular ve yasaklar

Hollanda’ya geldiğim 1967 yılından bu yana tam 53 yıl geçti. Demokrasisine (!), lalesine, yel değirmenine, futboluna ve de sarışınlarına hayran kaldığım Hollanda’da, ‘Bir gün gelecek, tüm bu hayranlıklarımız sona erecek’ diye hiç düşünmemiştim.
Ne yazık ki o düşünmediklerim, şimdilerde başımıza bela oldu.


Parlamentoya, medyaya ve düşünürlere kulak verdiğimiz zaman, çok demokrat olduklarını sandığımız yukarıda sözünü ettiğim unsurların, aslında gizli güçler tarafından pompalandığını yeni yeni öğrenmeye başladık.

Hollanda belki de, yukarıdaki unsurlar ile övülmeye değer bir ülkeydi. Dünya’daki bazı gelişmeler, halklar üzerinde korkutucu izler bırakmaya başlayınca, Hollanda da değişim rüzgârlarının etkisinde kalmış olabilir.
Öyle ya, bir zamanlar Glimmerveen ve Janmaat gibi faşist ırkçılara hiç yüz vermeyen Hollandalılar, 11 Eylül sendromu ile ile kabuk değiştirdiler ve Wilders gibi ırkçılara puan vermeye başladılar.


Çok güvendiğimiz sosyal demokrat görüşlü siyasi partiler de Hollanda’daki değişime ayak uydurdular ve hiç beklemediğimiz kararlar alarak bizleri hayal kırıklığına uğrattılar.
Önceleri, sözde Ermeni soykırımı konusunda bizi sıkıştırmaya başlayan siyasi partiler, sözde soykırımı tanımadıkları için Türkler’i seçim listelerinden attılar.
Gerçekleri belgeleri ile önlerine attığımız politikacılar, bu girişimlerimizi hiç kaale almadılar.
Eskiden Türk kökenli insanları seçim listelerinde aday gösteren siyasi partiler, şimdilerde sadece ayrılıkçı Türk kökenlileri ayıklayarak listelere koymaya başladılar.
İşte ondan sonra Hollanda ile Türkiye ve Türkler arasında bir sürtüşme yaşanır oldu.


Aslında bu sürtüşme 2014 kasım ayında başladı. Zamanın Dışişleri Bakanı Bert Koenders,
Tunahan Kuzu ile Selçuk Öztürk’ün İşçi Partisinden ayrılışı sırasında, Din İşleri Müşaviri Mustafa Ünver’in bir beyanatına çok kızmıştı.
Hem ‘Din İşleri Müşavirliğini’ hem de ‘Hollanda Diyanet Vakfı Başkanlığını’ yürütmekte olan Ünver,  kendi twitter hesabından ingilizce olarak şöyle yazmıştı:  ‘I would like to congratulate Mr. Tunahan Kuzu and Mr. Selçuk Öztürk on their honest and courageous stances’ (‘Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk’ün bu cesur tavrını tebrik ediyorum’) 
Bakan Koenders da buna çok kızmış ve herkesin twitterde görüş belirtebileceğini ama bu konunun Türkiye ile âlâkası olmadığını, konunun sadece Hollanda’yı ilgilendirdiğini belirtmişti.


Daha sonra, Başbakan Yardımcısı ve Sosyal İşler Bakanı olan İşçi Partili Lodewijk Asscher, ortada hiçbir neden yokken, 5 Türk kuruluşu hakkında soruşturma yaptıracağını açıkladı. Hükümetin entegrasyon politikasını beğenmediklerini açıklayan milletvekilleri Tunahan Kuzu ile Selçuk Öztürk, bu konuda Asscher ile anlaşamayınca partilerinden ihraç edildiler. Bunun üzerine, Kuzu ile Öztürk DENK Partisi’ni kurdular.

Kuzu ile Öztürk’ün oluşturdukları DENK Partisi, yapılan ilk seçimde 3 sandalye kazanınca siyaset arenasında bir çalkalanma oldu. Ondan sonra bu partiye ‘Erdoğan’ın partisi’ damgasını vurdular.

Sosyal İşler Bakanı Ascher’in, ‘soruşturma yapacağım’ dediği 5 Türk kuruluşundan biri
olan Hollanda Diyanet Vakfı, geçen yılın sonunda Meclis Soruşturması’na tabi tutuldu.
Üzerindeçok tartıştığımız bu soruşturmadan sonra hazırlanan rapor, bu yılın 25 haziranında
Meclis Başkanı Arip’e sunuldu.

Konu, yurtdışından sağlanan bağış paraları ile karanlık işlerin yapılmasını kapsıyordu.
Diyanet Vakfı için, yurtdışından para yardımı aldığına dair hiçbir belirti bulamayanlar, Türk
devletinin yardımları ile suçluluk aramaya çalıştılar.
Tabii ki asıl niyet, Diyanet Vakfı’nı kapatmaktı.


Diyanet Vakfı’na yapılan  utanmazlık ile demokrasisi yaralanan Hollanda, şimdi de
‘Bozkurtlar’ dedikleri Ülkücüler ile ‘Milli Görüş’e gönül verenlere karşı cephe aldılar.
Hollanda medyasının son haftalardaki ana konularından biri bu oldu.

‘Bozkurtlar’ diye adlandırılan Ülkücüler ile, ‘Milli Görüşçüler’ diye adlandırılan inançlılara
neden yasak getirilmek istendiğine gelince:
Ne yapacağını şaşıran Hollandalılar, Almanlar’ın ne yaptığına bakmaya başladılar ve
Bukalemun gibi kopyacılığa tevessül etmeye başladılar. Ortada hiçbir neden yokken, sırf
Türkiye’ye sevdalı oldukları için yasak getirilerek kapıtılmaya çalışılan bu iki kuruluş için,
daha ne gibi suçlamaların yapılacağını merak ediyorum.

Şaşıran ve şaşırtan Hollanda’da bekleyeceğiz ve göreceğiz.
İlhan KARAÇAY