Hollanda’da ‘bir bilen’ Türkler’in sohbeti

Bizim sohbetimiz, sizlere pazar sohbeti olsun. İbrahim Görmez, Mehmet Zeki Gül, Serdar Zeki Çakır, İsmet Biçer, Erdoğan Yüce ve İlhan Karaçay, Hollanda Türkleri’nin geçmişini ve geleceğini konuştular


Hollanda’da ‘bir bilen’ Türkler’in sohbeti

Kendilerinin de dahil oldukları birinci nesil göçmen Türkler’in çektikleri meşekkatların, sonraki nesillerin bugünkü refahına yol açtığı dile getirilirken, birinci nesil Türkler’in anılarına saygı gösterilmesi istendi.

Türk kökenli toplumun, siyasi ve dini parçalanmalar yerine, yurttaşlık bilinci ile kaynaşmaları için, güçlü lobi oluşturacak imkânların yaratılması istendi.

Hollanda Diyanet Vakfı’nın sahip olduğu, değeri yarım milyar euroya yakın 148 cami ve diğer emlakın mirasçılarının, Hollanda Türk toplumu olması için tüzük değişikliği istendi.

İlhan KARAÇAY yazdı:
Hollanda’da yaşayan ve kendilerinden, ‘Bir bilen’ diye söz edilebilecek olan İbrahim Görmez, Zeki Gül, Serdar Çakır, İsmet Biçer, Erdoğan Yüce ve naçizane şahsım, Amsterdam’ın Sloter Göl’ü kenarında bulunan Meram Restaurant’ta derin bir sohbete daldılar.
Bu sohabette konuşulanları anlatmaya başlamadan önce, adı geçenlere neden ‘Bir bilen’ denilebileceğini belirtmem gerekiyor.

İbrahim Görmez: Hollanda’ya yerleşmeye başlayan Türkler’in, namaz kılacakları bir mescit bile yok iken ve cemiyetçiliğin adı bilinmez iken, ilk ‘İslam Derneği’ni kuran ve daha sonra çoğalan dernekleri bir federasyon altında toplayan ve ‘Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu’ adı verilen bu oluşuma başkanlık yapan İbrahim Görmez, pek çok başarılı oluşumlara da imza atan biridir. İbrahim Görmez, ekibi ile yaptığı sıkı çalışmalar sonucunda, Hollanda’daki müslümanlara radyo ve TV yayını için, ‘İslam Yayın Kurumu’nu gerçekleştirdi.
Hollanda devletinden yılda 5 milyon gulden sübvansiyon alarak kurulan bu oluşumun da başkanlığını yapan Görmez, emeklilik yaşamında bile yararlı faaliyetlerine devam ediyor.
Amsterdam Eyüp Sultan Camii’nin yönetim kurulunda hâlâ görev yapmakta olan Görmez, Amsterdam Transvaal semtinde, yaşlılara ve gençlere yardım etmekte olan ‘Transvaal, Informatie, Sociaal, Culturel Centrum’da başkanlık yapmaktadır.

Hollanda’da tam bir teolog rolü üstlenen Mehmet Zeki Gül, dini cemiyetler ve camilerde görev yaptıktan sonra, açtığı seyahat bürosu ile de Hac seferleri düzenledi ve Hacılara öncülük etti.
Mehmet Zeki Gül: Kendisinden, ‘paylaşılmayan adam’ olarak söz edebileceğimiz Mehmet Zeki Gül, Hollanda’ya 1979 yılında ilk gelen Din Görevlisi’dir. Amsterdam’daki Fatih Camii’ne atanmış olan Zeki Hoca, ‘Kurra Hafız’ bir din adamıdır. Çok güzel sesi ile dinleyenleri büyüleyen Zeki Hoca, bu nedenle Hollanda’nın dört bir yanından davet alıyordu. Amsterdam’da 1981 yılında satın alınan, kiliseden dönme Fatih Camii’nin mali işlerine de bakan Zeki Hoca’ın, görev süresi dolduktan sonra Ankara’ya geri çağrılışı, çevresindekilerde telaş ve endişe yarattı. Gecesini gündüzüne kattığı çalışmaları ile, satın alınan binanın ödemelerini kolaylaştıran Zeki Hoca’nın Ankara’ya dönmesi kesinleşince, bağlı olduğu Diyanet Vakfı’ndan ayrılmış ve Amsterdam İslam Merkezi’nin hizmetine girmişti. Büyük bir meblağa satın alınan ve bir o kadar da masraf edilen caminin, Diyanet Vakfı’na devredilmesinde de büyük rol oynayan Mehmet Zeki Gül, böylece camilerin Diyanet Vakfı’na devredilme konusunda öncülük yapmıştır.
Ne gariptir ki Mehmet Zeki Gül, Cami’nin Diyanete devredilmesinden sonra adeta cezalandırılmış ve Diyanet tarafından işine son verilmiştir.
Evli ve dört çocuk babası Zeki Hoca’nın mağduriyetine göz yummayan Fatih Camii’nin yöneticileri, onun İslami Tekaful Kurumu’na girmesine yardımcı olmuşlardır.
Daha sonra bir seyahat bürosu açarak, Hac seferleri de düzenleyen Mehmet Zeki Gül Hoca, şimdiki işlerini çocuklarına devretmiş ve Türkiye ile Hollanda arasında emekliliğin tadını çıkarmaya başlamıştır.

Sebze ve meyve toptancılığı yaptığı yıllarda, seracılık da yapan Serdar Zeki Çakır, ‘Tereciye tere satıyor’ benzetmesini hak ediyordu. Çakır, o yıllarda Türk derneklerine sponsorluk da yapıyordu.
Serdar Zeki Çakır: Hollanda’ya geldiği yıllarda, yurttaşlarına yararlı olabilmek için sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulunan Serdar Zeki Çakır, ilk girişimciliğini gıda maddeleri satmak ile gerçekleştirdi. Daha sonra Amsterdam Sebze-Meyve Hal’inde toptancılık yapmaya başlayan Çakır, yüzlerce dükkâna servis yapmaya başladı. Vaktinin büyük bir bölümünde işine odaklanmış olan Çakır, sosyal ve kültürel etkinliklere sponsor olmayı da ihmal etmiyordu. Bir ara seracılığa da el atan Çakır, Hollanda’da ürettiklerini Hollandalılar’a sattığı için, bir haberimde kendisinden ‘Tereciye tere satan Türk’ diye söz etmiştim.
Serdar Zeki Çakır, şimdilerde emekliliğin tadını çıkarıyor ama, Türk toplumu içindeki faaliyetlerini de devam ettiriyor.
İsmet Biçer: Birinci nesil Türkler’in Amsterdam’da açtıkları Türk Kültür Merkezi’nin kurucularından olan İsmet Biçer, Ulu Cami ve Fatih Camii yönetim kadrosunda yer almıştır.
Önceleri terzilik yapan İsmet Biçer, bu işini Society Shop’ta sürdürdükten sonra, Hollanda’nın en ünlü moda evlerinden biri olan OGER’de ‘Baş Terzi’ olarak görev almıştır.
Şimdilerde bir temizlik firmasının da sahibi olan Biçer, sosyal ve kültürel faaliyetler alanında önde giden Türkler’den biri olarak yoluna devam ediyor.

Erdoğan Yüce, lokantacılığı sürdürürken, Türkiye’nin ve Türk mutfağının tanıtımına da destek oluyordu. Utrecht Turizm Fuarı’nda açtığı lokantada ziyaretçilere ikramda bulunan Yüce’nin leziz yemekleri çok beğenilmişti. Fotoğrafta Erdoğan Yüce (sağda) ve Lahey Turizm Müşavirimiz Ahmet Temurci (solda) ile birlikte görülüyoruz.
Erdoğan Yüce: Hollanda’daki iş hayatına lokantacılık ile başlayan Erdoğan Yüce, lokantacılıkta
‘Franchising’ sistemini kuran ilk Türk oldu. (Franchise kelimesinin Türkçe karşılığı ‘imtiyazdır.’ Ürüne, hizmete, kalitesini ve ismini kanıtlamış ve başarılı olmuş firmalardan belirli bir bedel karşılığı, isim hakkını  alma işlemine ‘franchising’ deniyor..)
Kimine ortak olarak, kimine de sadece ‘Meram Restaurant’ ismini vererek onlarca lokantanın açılmasını sağlayan Yüce, sosyal ve kültürel alandaki faaliyetlerini ve sponsorluğunu devam ettiriyor.

SOHBETTE ELE ALINAN KONULAR

BİRİNCİ KUŞAK GÖÇMEN TÜRKLER

Değerli okurlarım, bu sohbet sırasında kimin ne dediği soru ve cevapları yerine, genelde nelerin konuşulduğunu kısaca yazmayı yeğleyeceğim.
Meram Restaurant’taki sohbette, hâl hatır sorma işleminden sonra çeşitli konular ele alındı.
Hollanda’ya gelmiş olan birinci nesil Türkler’in çektikleri meşekkatlar dile getirilirken, bugünkü nesillere, ‘Buyurun yeyin’ cinsinden bir ortam yaratmış ve bırakmış olanlara daha saygılı olunması fikrinde birleşildi.

Örneğin, Hollanda’daki Türkler tarafından organize edilen ve Kadiköy’e dikilen ‘Umuda Yolculuk’ adlı anıta develtin sahip çıkması gerektiği vurgulandı. Birinci nesil göçmenlerin, tarih boyunca anılmaları için, yine devletin desteği ile daha pek çok etkinliği yapılması gerektiği üzerinde duruldu.
LOBİ GÜCÜ
Toplantıda dile gelen bir başka konu, gurbette siyasi ve dini görüş farklılıkları nedeniyle parçalanmış durumda olan Türkler’in, ortak menfaat ve vatan sevgisi gözetlenerek, birlik ve beraberlik içinde olmaları için yapılması gereken girişimler konuşuldu.
Bugüne kadar devletimiz, Lahey Büyükelçiliğimiz’in yardımı ile bazı oluşumların gerçekleşmesi için girişimlerde bulunmuştur. Ama bu girişimlerin hiç biri başarılı olmamıştır.
İçinde yaşadığımız dünyada ve haliyle Hollanda’da, hiç bir girişim gizlilik içinde yapılamaz: her ülkenin istihbarat kuruluşları her şeyi duymakta ve görmektedir.
Yukarıda, İsrail’in Amsterdam’daki CIDI Enstitüsü’nün, Filistinliler’in roket atışını kınayan afişi görülüyor. Böyle olunca da Hollandalılar, ‘Tel Aviv’in uzun kolu’ diyemiyor.
Bu nedenle aleni bir girişim yapılmalı ve tıpkı İsrail’in Amsterdam’da açmış olduğu ‘Centrum Informatie en Documentatie Israel (CIDI)’ gibi bir enstitü açılmalıdır. Hiç bir gizliliği olmayan bu enstitüye, Hollanda’da yetişmiş ve gelişmiş siyaset üstü gençlerimiz seçilmeli. Bu gençler de kendilerine bir Başkan ve yardımcısı seçmeli. İşte o zaman Türkiye ve Türkler ile ilgili her olumsuz girişime medya yoluyla cevap verecek bir enstitümüzün önemi ortaya çıkacaktır.
Ama bunun için de tabii ki devletimiz kesenin ağzını açmalıdır.
DİYANET VAKFI
Sohbetteki bir başka konu ise, Hollanda Diyanet Vakfı etrafında konuşulan ve eleştirilen konuydu.
Önce, Hollanda Diyanet Vakfı’nın kuruluşu hakkında kısa bir bilgi sunayım:
Hollanda Diyanet Vakfı (HDV), Hollandaca ismiyle Islamitische Stichting Nederland, (ISN) tarihi vakıf geleneğinin bir uzantısı olarak Hollanda’da yaşayan Türk vatandaşlarının ortak arzu ve gayretleriyle 10 Aralık 1982 yılında kurulmuştur.
HDV’nin Kurucuları o zaman alttaki isimlerden oluşuyordu:
Dr. Tayyar Altıkulaç, Sami Uslu, Lütfi Şentürk, Abdulbaki Keskin, Ahmet Uzunoğlu,
Mehmet Kervancı, Hayrettin Şallı, Mahmut Sezgin, Remzi Yavuz ve Erdinç Türkcan.

Hollanda Diyanet Vakfı’nın Lahey’deki merkez binası
HDV, kendisine bağlı bulunan şubelerde ve camilerde tüm Müslümanların dini vecibelerini yerine getirebilmeleri için imkan sunmayı ve yol göstermeyi hedefleyen dini bir kurumdur. İslam Dininin yaşanması ve yaşatılması için çeşitli dini faaliyetler sunmaktadır.
Şimdi, tüzüğüne sahip olmadığımız HDV’nin, 148 cami ve çeşitli emlakı ile yarım miyar euroya yakın malvarlığının sahipleri kimlerdir diye soruluyor. Diyanet’in kurucuları arasında rahmetli olanlar var.
Peki bu kurucular şimdi hangi yetkiye sahiptirler?
Hollanda Diyanet Vakfı’nın, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı ile resmi bir ilişkisi var mı?
Hollanda Diyanet Vakfı’nın malvarlığı üzerinde, kurucuların ve Türkiye Diyanet’in bir hakkları var mı, bu konuda şimdi bir karar verebilirler mi?
İşte bu sorular, Hollanda’da bulunan 600 bine yakın Türk’ü ilgilendiren sorular olduğu için cevap bekliyor.
Hollanda Diyanet Vakfı’nın Türk müslümanlar için önemini inkâr etmek tabii ki doğru değildir.
Ne var ki, yapılmakta olan yönetim seçimleri sırasında yaşananlardan hoşnut olmayan bir kesimin varlığı da bir gerçektir.
Sosyal medyadan takip edilebildiği kadarıyla, başta İbrahim Görmez olmak üzere, Hollanda Diyanet Vakfı’nın daha şeffaf bir durumda olması gerektiğine inanılıyor.
Hollanda mercilerinin de mercek altına almış olduğu Hollanda Diyanet Vakfı’nın başına gelebilecek her hangi bir olumsuzluk, tabii ki 600 bin yurttaşımızı derinden üzeceği gibi, yarım milya euroya yakın malvarlığının da kaybolmasına yol açabilir düşüncesi de çok üzücüdür.
Hollanda Diyanet Vakfı’nın, Hollada mercileri tarafından, ‘Ankara’ya casusluk yapıyor’ iddialarına net bir cevap vermesi de gerekiyor.
Bu nedenle, Hollanda Diyanet Vakfı’ndan bu konuları aydınlatıcı bilgilerin yayınlanması gerekmektedir.
İBRAHİM GÖRMEZ’İN ÖZEL DEMECİ
Yukarıda yazılanların tamamı, sohbet sırasında konuşulanların, toparlanmış bir özetidir.
Ne var ki, Hollanda’ya islam derneklerini kazandıran ve Diyanet Vakfı’nın kuruluşunda da faal olan İbrahim Görmez bu konuda özel bir demeç verdi
Bakınız İbrahim Görmez bu konuda neler diyor:

‘Ben, Hollanda Diyanet Vakfı’nın kuruluşunda gecesini gündüzüne katmış bir insanım. Bu nedenle Diyanet Vakfı’na en ufak bir halel gelmesini istemem. Kuruluş aşamasında, tüzük hazırlıklarında ben de vardım. 20 sayfa kadar tutan raporu Ankara’ya bizzat ben götürdüm ve Cumhurbaşkanı ile Başbakan’a sunulmasını sağladım. O günlerde rapora neler yazıldıysa, o yazılanların bugün de geçerli olmasını istiyorum. Hiç kimseden bir beklentim yok. Olamaz da… Zira kendimi emekliliğe adamış biriyim. Diyanet Vakfı’na laf söyleyecek olanların karşısına dikilecek ilk adamlardan biri olabilirim. Ama bazı durumlarda gerçekleri de konuşmak lâzım. Şu anda yapılmakta olan yönetim seçimlerinden pek çok din kardeşimiz memnun değildir. En basiti, Diyanet’in kuruluşuna ön ayak olan Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu’ndan bir kişi bile girememektedir. Ayrıca, camilerini ve lojmanlarını Hollanda Diyanet Vakfı’na bağışlamış olan dernekler de bu seçimlerde söz sahibi olamamaktadır. Hollanda Diyanet Vakfı’nın Mütevelli Heyetler’in, ölünceye kadar yönetici olarak kalmaları skandala yol açabilir. Tüm bunlar, yurttaşlarım ile yaptığım yazışmalarda belirtilen eksikliklerdir. Hollanda Diyanet Vakfı’nın sahibi, Hollanda’daki Türkler olmalıdır. Bu vakıf ne Türkiye’deki Diyanet’in ve ne de kurucu veya mütevelli heyetin olmamalıdır. Bu böyle bilinmeli ve böyle yapılmalıdır.’
İbrahim Görmez, Hollanda mercilerinin Diyanet Vakfını ‘Ankara’nın uzun kolu’ olarak yaftalamasından da rahatsızlık duyduğunu belirtirken, ‘ Bu durum bizleri, ‘yarınlarda neler olacak’ düşüncesine sevketmektedir’ diye ilave etti.
İşte böyle değerli dostlarım ve okurlarım.
Ne bu sohbete katılanların ve ne de konuşulanları kaleme alan şahsımın, Hollanda Diyanet Vakfı’na karşı bir art niyeti olamaz. Hollanda Diyanet Vakfı’nın, tam anlamıyla demokratik bir şekilde yönetilmesi ve Hollanda mercileri tarafından suçlu duruma düşürülmemesi için, elbirliği ile hareket etme mecburiyetinde olduğumuzu hatırlatmak isterim.
Bir Pazar sabahı yazıp size sunduğum bu gün, size neşeli ve mutlu bir Pazar diliyorum.