Bu fark bir önceki yıl 8.5 kattı. Öte yandan Türkiye´de hane halklarının ortalama yıllık kullanılabilir geliri de 22 bin 63 lira oldu.
TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2010 verilerine göre TÜİK araştırmasına göre, nüfusun yüzde 16,9´u yoksulluk sınırının altında bulunurken, sürekli yoksulluk riski altında bulunanların oranı da yüzde 18 olarak gerçekleşti.
En yüksek gelire sahip nüfusun yüzde 20si toplam gelirin yüzde 46.3ünü alıyorken, en düşük gelire sahip yüzde 20lik kesim sadece yüzde 5.8 alıyor. Bu fark 8 kat şeklinde ifade ediliyor.
Türkiyede hane halkı başına düşen ortalama yıllık kullanılabilir gelir 22 bin 63 TL oldu.
Eşdeğer hane halkı kullanılabilir medyan gelirin yüzde 50si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre nüfusun yüzde 16.9unun yoksulluk riski altında olduğu belirlendi. Kentsel ve kırsal yerler için ayrı ayrı hesaplanan yoksulluk sınırlarına göre, kentsel yerlerde bu oran yüzde 14.3 iken, kırsal yerlerde ise yüzde 16.6 oldu.
TÜİKin yaptığı araştırmaya göre, nüfusun yüzde 60ı kendilerine ait konutta otururken, yüzde 43.8inin konutunda "sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi vb." sorunların varlığı belirlendi.
Kurumsal olmayan nüfusun yüzde 87.5i "evden uzakta bir haftalık tatili", yüzde 65.7si "beklenmedik harcamalarını" ve yüzde 81.7si "yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını" ekonomik nedenlerle karşılayamıyor. Maddi yoksunluk" oranı ise 2009 yılında yüzde 63 iken 2010 yılında yüzde 63.5e yükseldi. (AA/gazetevatan.com)
TÜİK verileri incelendiğinde en varlıklı yüzde 20 ile en yoksul yüzde 20 arasındaki farkın yüzde 8,5dan yüzde 8e inmiş olduğunu görüp sevinebiliriz. Demek ki TÜİK, Kalkınma Bakanlığına bağlanalı biraz olsun kalkınmışız, gelir dağılımında adalet sağlama yolundayız diyebiliriz. Ancak bu çok yanıltıcı. En zengin denilen yüzde 20nin en alt sınırında görünen gelir 1800 TL ki, bu Avrupada yoksul geliri. Türkiyede zengin oranı yüzde 10 bile değil ve yüzde 20 hiç değil. Olsa olsa yüzde 5tir. En zengin yüzde 4 ile en fakir yüzde 5 arasındaki farkı açıklasınlar bakalım, 10 bin kattan fazla olacağını tahmin ediyorum.
Nüfusun yüzde 16.9u yoksul sayılıyor. Yıllık işsizlik oranı yüzde 12ye yakın. Bunların yarısı evli ve bir çocuklu sayılsa, yüzde 24ü bulur ki, bu hesapça açıklanan yoksul oranı işsizlerin altında kalıyor. İşsizler yoksul sayılmamış oluyor.
Son günlerde peş peşe yayınlanan araştırma ve istatistiklerle ülkede durumun iyiye gittiği yayılmak isteniyor. Moral faktörü önemli ama başını kuma gömüp gerçeklerden de uzaklaşmamak gerek. Tutup işsizlik ve büyüme rakamlarıyla ABye göre üstünlük vurgusu yapılıyor ama durum pek de öyle değil. Söz gelimi işsizlik oranı düştü denip AB ile kıyaslanıyor. İş gücüne katılım oranından söz edilmiyor. Bizde işsiz kimseler, ev kadınları iş aramıyor gerekçesizle işsiz istatistiklerinde yer almıyor. İş gücüne katılım oranı ABde yüzde 71.2 iken bizde 53.9
İstihdamın çalışma çağındaki nüfusa oranını ifade eden istihdam oranına bakmak daha gerçekçi sonuç veriyor. Eurostat verilerine göre 15-64 yaş arasındaki istihdam oranında Türkiye yüzde 49.2 ile Makedonya dışında Avrupa´nın en kötüsü.(İsmet Özkul-habertürk)
İstatistiklerde örtülemeyen acı gerçekler, maddi yoksunluk oranı yükselmiş. Nüfusun yüzde 44ü çatısı akıyor ve tamir ettiremiyor. Acıklı bir durum. Böylesi yoksul sayılmıyor mu? Yüzde 87,5 tatile çıkamıyor.Böyle bir yaşam kültürü ve standardı içinde gelir dağılımında adaletten söz etmek mümkün mü?
Nüfusun yüzde 61.4´ü borçlu ve taksit ödemelerinde bulunuyor.Yüzde 28.3´ü bu borçları öderken çok zorlanıyor. Buna borç dahi alamayacak durumdakileri eklersek istatistiklerdeki çelişki açıkça ortaya çıkar.
Ortalama kullanılabilir yıllık hane halkı geliri 22 bin TL imiş. Bir aile 4 kişiden oluştuğuna göre kişibaşı aylık düşen rakam 500 TLnin altında. O zaman nerede kişi başı yıllık 10 bin Dolara yükseldiği söylenen milli gelir?
Artık pahalıya mal olan kamu giderlerine değilse eğer, şeytan aldı götürdü de geri getiremedi..