Reklam
Reklam

Hollanda gazetesinden Ne şiş yansın ne de kebap röportajı

Hollanda’nın sosyal demokrat eyilimli ikinci büyük gazetesi ‘de Volkskrant’, yayınlamış olduğu bol fotoğraflı iki sayfalık bir haberinde, ‘Ne şiş yansın ne de kebap’ hassasiyeti ile, Türkiye’de Yahudiler’e düşmanlık beslenmediğini açık bir dille belirtirken, ‘Türkiye’de Yahudiler dikkat çekmemeli’ görüşü ile çifte standartlı davrandı.

Hollanda gazetesinden Ne şiş yansın ne de kebap röportajı
Editör: Turkinfo.nl
31 Ağustos 2019 - 05:32
Reklam

*Türkiye’de Yahudi düşmanlığı yok

*Türkiye’de Yahudiler dikkat çekmemeli

Haberi yazan Rob Vreeken, Türk toplumu içindeki fikir ayrılıklarını iyi analiz etmiş ama, toplumdaki dini ve siyasi davranışların sahiplerini anlatamamış.



Eski Başkonsolosumuz Orhan Ertuğruloğlu, hiç üşenmeden bui ki sayfalık haberi sabırla tercüme etti. Bakınız Hollandalı gazeteci neler yazmış:

 



Türkiye’de Yahudiler, serbestçe sokakta dolaşabiliyor. Başlarına hiçbir şey gelmiyor. Öte yandan herkesin gözü Yahudiler’in üstünde. Çünkü ülkede o kadar koyu bir antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) var ki,  bu durumu artık herkes kanıksadığı için, Yahudi düşmanlığı göze batmıyor.



Türkiye’de Yahudi Düşmanlığı (antisemitizm) konusunda iki görüş var.

Birinci görüşe göre, Türkiye’de antisemitizm yok..

Bu görüş şöyle: 16 bin kişilik Yahudi cemaati, Müslüman halkın arasında sorunsuz yaşıyor. Yahudier, korkmadan sokakta gezebiliyor ve kimse onları rahatsız etmiyor. Yahudiler’e ayrımcılık yapılmıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan düzenli olarak Antisemtizm’e karşı konuşmalar yapıyor ve ‘Yahudi yurttaşların kılına dokunan gününü görür’ şeklinde nutuklar atıyor.





Bir başka hikaye var ki, aşırı solcuların bir kesimi, aşırı milliyetçiler ve İslamcılar, ülkede onyıllardır habis ve aşikar bir ‘antisemitizm’ kışkırtıcılığı yapıyorlar. Yahudi düşmanları, dünyada ne ters gitse, sebep olarak Yahudiler’i gösteriyor. Adolf Hitler posterli şampuan reklamlarına omuz silkilip geçiliyor ve 1940’lardan bu yana Mein Kampf’ın Türkçe çevirisi kırktan fazla baskı yapıyor.

Taban tabana çelişen her iki görüş de doğrudur. 





İstanbul’un göbeğindeki Galata Kulesi’nin yanındaki sokakta, Yahudi düşmanlığından eser göremezsiniz. Şehirdeki on dokuz sinagogdan en ünlüsü Neve Şalom’un önünden turistler ve Türkler salına salına geçiyor. Sinagog’da sadece cumartesi günleri ayin var. Ama bitişiğindeki Yahudi Müzesi her kese açık. Fotoğraflar, giysiler, kullanılan eşyalar, dini malzeme ve yazılı levhalar, Yahudiler’in Türkiye’deki beş yüz yıllık tarihini anlatıyor. Tevrat rulolarının saklandığı “ehal” dolabının önünde Sinagogun Kırmızı perdesi gerili.

Müze Müdürü Nisya İsman Allovi, ‘Eskiden sadece yabancılar geliyordu. Şimdilerde Türk öğrencileri de çekmeye çalışıyoruz. Çünkü hiç bir şeyden haberleri yok. Türkiye’de ne kadar Yahudi yaşar? Sorusuna bazılarından dört milyon cevabı alıyorum’ şeklinde konuşuyor.





Allovi’ye göre, bu bilgisizliğin uygun bir açıklaması da var: Türk Yahudileri’ne ‘sindirilmiş azınlık’ diyemezsiniz. ‘Günlük yaşamda hiçbir sorunla karşılaşılmıyor. Tipik Yahudi görünümlüyüm. Fakat bu benim için hiç sorun olmadı. Okulda, sınıf arkadaşlarım Müslümandı. En iyi kız arkadaşlarım da Müslümandı.’





Haftalık Yahudi dergisi Şalom’un baş redaktörü Ivo Molins şöyle diyor: ‘Şunu samimiyetle söyleyeyim ki sokakta, devlet dairelerinde, devlet memurlarının bize karşı tutumlarında fiili bir ‘antisemitizm’ ile karşılaşmıyoruz. Kanunlar karşısında diğer yurttaşlarla eşitiz. Müslümanlarla aynı haklara sahibim. Yetmişli yıllardan beri Yahudiler’e karşı yapılan bir eylem görmedik.’





Tüm bunlar, Türkiye’de Yahudi Cemaati’ne karşı fiziki bir tehlike yoktur anlamına gelmesin.

15 Kasım 2003 tarihinde, İstanbul’da patlayıcı yüklü iki kamyon, Neve Şalom Sinagogu’na ve bir diğer Yahudi İbadethanesine daldı. 23 kişi öldü, 300 kadar insan yaralandı. Bu eylemlerden sonra artık Neve Şalom’un girişi eskisi gibi tahta değil, demirden panzer kapıyla korunuyor. 





Saldırının faturasını “antisemitzm”e çıkarmak yanlış. Eylemi, El Kaide’nin aşırı kanadı üstlendi.Tüm Türkiye, şoke olmuştu. O günden sonra Yahudi toplumu diken üstünde.

Allovi: ‘Ne zaman İsrail-Filistin bunalımı tırmansa, polis güvenliği artırıyor.





‘İsrail’ konusunu ise ‘antisemitizm’den farklı bir bağlamda ele almak lazım.’ Türkiye’de Yahudi Düşmanlığı herkesin malumu. Bu olguyu, Türk Yahudileri konusunda dizilerle kitap yazmış 70 yaşındaki Yahudi yayıncı ve tarihçi Rıfat Balı’dan daha ayrıntılı belgeleyen kimse yok.

 



ANTİSİYONİZM

Burada izlenen iki rotadan biri , ‘atisemitizm’i, ‘antisiyonizm’ kılıfıyla yutturmak. Hassas bir konu. Zira, İsrail yandaşları, İsrail’i eleştirenlere karşı ‘antisemitzm’ kartını oynuyor. Siyonizm karşıtları ise, sürekli, Yahudiler’e karşı hiçbir düşmanlığım yok diyor. Rıfat Balı da Türkiye’deki komplo teorileriyle, Yahudi düşmanlığını birbirinden açık seçik ayırmanın zor olduğunu ileri sürüyor.

Balı, örnekler vererek, özellikle Gazze’de, İsrail ile Hamas arasında şiddetin tırmandığı dönemlerde, Türkiye’de İsrail’e karşı duyulan nefretin aşırı mecralara döküldüğünü açık seçik ortaya koyuyor. Türk eylemciler tarafından 2010 yılında Gazze’ye yardım götüren gemiye İsrail zor kullanarak engel olduğunda, cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da tahrikiyle duygusallık en üst düzeye çıkmış.





Balı’ya göre İsrail, basmakalıp Yahudi düşmanlarınca haksız yere suçlanmış. Diğer taraftan ne İsrail halkının, ne de Türk Yahudileri’nin, Netanyahu yönetiminin eylemlerinden ötürü suçlanmaması gerektiğini de belirtiyor. Resmi söylem ise, yıllardır Türkiye azınlıkları koruyan hoşgörülü bir ülkedir ve Yahudilerimiz herkes gibi Türk vatandaşıdır sözleriyle bitiyor.

Gel gör ki cemaat, bunun karşılığında bir bedel ödüyor. Yahudiler’in göze batmaması gerekiyor. Balı, İstanbul’un tekstil semti Osmanbey’deki bürosunda, ‘Yahudi liderlerin stratejisi, düşük profil gitmek. Siyasi sorunların dışında kalmaya çalışmak.’ diye konuşuyor. Nitekim yahudi Müzesinde asılı bir levhada da ‘Yahudiler her zaman sözleriyle ve davranışlarıyla yaşadıkları ülkeye sadakatlarını kanıtlamışlardır’ yazıyor.





Türk hükümetiyle varılan zımni bir anlaşmada, Ermeni sorunu önemli bir rol oynuyor. Yahudi cemaati, İsrail hükümeti gibi, Ermeniler’in, topluca katli için ‘soykırım’ ifadesini kullanmayı reddediyor. Balı, ‘Yahudiler için bir tek soykırım vardır. Ermeni Soykırımı ifadesini kullananlar yalancıdır. Böylelikle Yahudiler, uluslararası alanda kendilerini, Türkiye’nin propagandasına alet etmiş oluyor.’ diyor.





Düşük profil, kamusal alanda da geçerli. Yahudiler, dini kimliklerini öne çıkarmamak zorunda. Takkeyle dolaştıkları takdirde, soru işaretlerine, manidar bakışlara ve İsrail aleyhinde can sıkıcı yorumlara muhatap olabiliyorlar. Bu nedenle Balı, gazeteci olarak, Avrupa’daki Yahudiler’in şikayetlerine tepki duyuyor.



‘’Türkiye ile Avrupa kıyaslanamaz. Avrupa’da Yahudiler, sokakta takke ile gezebilir.İsrail’e destek gösterisi düzenleyebilir. Burada mümkün değil. Türk Yahudisi, alenen Siyonistim diyemez. Yarın İstanbul’da yüz kadar Türk Yahudisi İsrail’e destek için sokağa çıkmaya kalksa, yer yerinden oynar.’’ 





Türk Yahudileri, İsrail konusunda atacakları her adıma son derecede dikkat etmek mecburiyetinde. Molinas, Haftalık Şalom dergisinde bunu görüyor. İki ülke arasında ticaret son derece canlı olsa da, Türkiye-İsrail ilişkileri her zamankinden daha soğuk.



Molinas nesnel kalmaya çalışıyor: ‘İsrail’in, Gazze’de orantısız güç kullandığını yazıyoruz. Fakat İsrail’in güç kullanma nedeni, Hamas’ın füze saldırıları. En ufak bir bahane bulsalar bize -kindar Yahudi- damgası vuruyorlar. Her iki tarafa yaranamasak da, durumu idare etmeye çalışıyoruz.’





Bu konuda tarihçi Balı, o kadar da iyimser değil. Yahudi toplumunun liderlerini ve Şalom dergisinin izlediği çizgiyi şiddetle eleştiriyor. Ona göre, dergi de, liderler de, tavır koymaya cesaret edemiyorlar. Bunun çok nedeni olsa da, tabandan korktuklarından İsrail’e karşı tavır koyamadıkları gibi, Türk tarafının gazabından çekindiklerinden, İsrail’e destek de veremiyorlar.

Bu nedenle Yahudi liderler şizofren bir durumda. Dışa karşı İsrail’e destek vermekten kaçınıyor, kendi içlerinde ise İsrail’i eleştirmekten korkuyorlar. 





SOYUT YAHUDİ

Hepsinden önemlisi, İsrail’den bağımsız olarak, Türkiye’de, Yahudiler’den duyulan korku ve nefret, ‘antisemitizm’in başka bir şeklini oluşturuyor. Balı, buna ‘Soyut Yahudi İmajı’ diyor. Amerika’nın, büyük bankaların ve diğer karanlık güçlerin işbirliği yaptığı evrensel bir komplonun başrol oyuncusudur Soyut Yahudi İmajı. Komplo teorileri müptelası Türkiye’de bu düşünce biçiminin uzun bir tarihçesi vardır.





Şimdilerde durum o kadar kötü olmasa da, Balı’ya ve Molinas’a göre, Yahudi Düşmanlığı (antisemtizm) kokan komplo teorileri, Türk gazetelerinin ortak malzemesidir.

Molinas: ‘Bazen Yahudi düşmanı olduklarının bile farkına varamıyorlar’; Balı ise: ‘Yahudi düşmanlığı o kadar adet haline gelmiş ki, kimse artık bunu fark edemiyor’ saptaması yapıyorlar. Sosyal Medya da bu temayüle yeni bir dinamizm kazandırıyor.





Balı’nin deyimiyle: ‘Medyayı, film endüstrisinin ve finans dünyasını elinde tutan Amerika’daki Yahudi Lobisi, İsrail çıkarlarına hizmet eder şeklindeki komplo teorilerinde, Siyonistler figüran oluyor. Çoğunlukla Yahudi adı söylenmese de, Yahudi Karşıtlığı gizlense de, bu ‘antisemitizm’ olmuyor mu? sorusunu soruyorsunuz.

‘Perde arkasındaki gizli güce, genellikle -Üst Akıl- diyorlar. Molina’a göre bu -Üst Akıl- her şeyi kontrol ediyor. Ekonomi çuvallasa, faili Üst Akıl’

 



Şurasını vurgulamakta yarar var: ‘Antisemitizm’ dendiğinde, bundan Türkiye’deki Yahudiler kastedilmiyor. Balı: ‘ Sayıları azaldığından Yahudiler korumaya alınmış hayvan muamelesi görüyor. Buna hatır, elli yıl öncesine nazaran, orduda bir- iki Yahudiyi üst rütbeye terfi ettiriyorlar ama birçok Yahudi, zaten asker olmuyor’.





Balı’nın kitabında, son yıllarda rastlanan Yahudi Karşıtı bir olay yok. 2003 yılında iki Sinagog’a yapılan saldırı ve aynı yıl öldürülen Yahudi diş doktoru dışında.

Bu olayları, 2002 yılında iktidara gelen Erdoğan’ın AK Partisine yıkmak doğru değil. Yahudi Düşmanlığının Türkiye’de, çok uzun bir tarihçesi var ve komplo teorileri de hem sol, hem aşırı sağ milliyetçilerin mutfağından çıkma.





Son yıllarda, Türk Yahudi cemaati liderlerine daha bir güven geldi. Öyle de olsa ‘antisiyonsit’ şimşekleri üzerlerine çekmek istemiyorlar. Herşey, sözümona hoşgörü örtüsü altında kayboluyor. 

Balı: ‘ Yahudi düşmanlığı-antisemitizm- eski hastalık. Bunu kabul etmedikçe, çözümü yok. Herhangi bir soruna çözüm üretmek için, önce öyle bir sorun olduğunu kabul etmek lazım.”





SAFARAT YAHUDİLERİ

Yazının altında Türkiye’deki Safarad yahudilerinin tarihçesi yer alıyor. O da şöyle:

Türkiye’de Safarad Yahudileri’nin tarihi.

Türk Yahudileri’nin büyük bir kısmı, 1492 yılında İspanya’dan ve Portekiz’den kovulan Safarad Yahudileri’nin ahfadıdır. Uzun yıllardan bu yana, artık kaybolmaya yüz tutan Ladino dili konuşur. Ladino, kadim bir İspanyolcadır. 

Türkiye’den 30 bin kadar Yahudi, İsrail kurulduktan sonra, bu ülkeye göç etti. O zamandan bu zamana Yahudi toplumunun sayısı azala azala 16 bine indi. Bunların çoğu İstanbul’da yaşıyor.

Son yıllarda Türk Yahudileri, genellikle Batı ülkelerine göç ediyor. Göçen genç Yahudi ana-babaların çoğu çok iyi eğitimli. 

Bazıları İberik Yarımadasına gidiyor. Beş yıl önce İspanya ve Portekiz, tüm Yahudiler’e pasaport alma hakkı tanıdı. Bu hak,1492 yılında Yahudiler’in kovulmasına karşılık,bir nevi tazminat oluyor. 

Türk Yahudileri’nin üçte biri, Türk Pasaportu yanında İspanyol veya Portekiz pasaportu hamili. İber yarımadasından tüm Avrupa Birliği ülkelerine geçmek mümkün.



İlhan Karaçay



FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum