Vay benim garip Türklüğüm vay!


 

Türk’e ve Türk Dünyasına sevgi lafla olmuyor. İnsanoğlunun omuzunda taşımış olduğu yük hiç de hafife alınacak gibi değil. Varın görün herkesin bir sıkıntısı vardır. İster ağaya gidin, ister bir garibana, mutlaka bir serzenişte bulunacaklardır. Konuyu genelden alıp Türk’e bakınca ve insanda Türklük aşkı varsa, işte o zaman çıldırası geliyor insanın. Çekilen çileler, insanlık dışı muameleler, kendi kandaşından yüzüne kapanan kapılar…. Neyse ki, bunları tevekkül içinde görüp kendi kendimizi sabra davet ediyoruz.

Dünya Uygur Kurultayı’nın (WUC) başkanı Rabiya Kadir ile son yapmış olduğu Hollanda ziyaretinde beraber olma imkanımız oldu. Uygur Türkleri’nin anası olarak bilinen Rabiya ana ile önce bir konferans ve akabinde bir sohbet ortamında bulunarak kendisi ve dava arkadaşları ile uzun uzun sohbet imkanları yakalamış olduk. Kızıl Çin´in çizmeleri altında inletilen Uygur Türklüğünün sorunlarından tutun da, yeryüzünde var olan Türklüğün sorunları hep konuşuldu ve hüzünlenildi.

Rabiya anaya sorulan sorulardan biri de Türkiye´nin kendisine neden halen vize vermediği sorusuydu. Rabiya ana tabi bu soruya açıktan cevap veremiyordu, gün gelir alırız inşaallah diyerek soruyu geçiştirmeye çalışıyordu. Çalışıyordu ama salondan biri soru sorana cevabı veriyordu: “Türk olmasaydı Türkiye çoktan vizeyi verirdi, İsa Yusuf Alptekin’e kapısını açan Türkiye maalesef kalmadı.” Üzücüydü ama gerçekte böyle idi. Dibinde Türkmenleri Barzani’ye teslim eden, Suriye Türklüğüne sahip çıkmayan bir zihniyetten ne beklenebilir ki? Hem bu zihniyet değil mi Türklüğü tartışmaya açıp yok etme gayretine giren?

Rabiya anaya özel sohbette bu vize sorusu yine sorulunca bu sefer ben Rabiya anaya dönerek soruya cevap verme gerekliliğini duydum. “Efendim size Ankara vize vermiyor olabilir, bu iş bir zihniyet ve kafa meselesidir. Bizlerdeki kafa yapısı işbaşında olsun, değil Türkiye, sizleri ve sizler gibi dava adamlarını bulutun altında nerede Türk toprağı varsa sırtımızda gezdiririz.” Her zaman olduğu gibi Rabiya anadan yine bir tebessümle kafayı öne eğişi.

Gelelim Ankara’ya……

Her gün şehit, her gün kan, öksüz ve yetim bırakılan yavrular, gözü yaşlı analar, yıkılan yuvalar. Tek sebebi kahpe terör. Ona kucak açan alçaklar ve onu millete psikolojik bir baskı ile masum göstermek isteyen hainler. Bir taraftan gaflet, bir taraftan ihanet. Olan yine garibana oluyor, yine Türk’e oluyor.

Bu terörü himayesine alanların sıcak bir kucaklamayla karşılanmaları insanı adeta kahrediyor. Hele bir de amigolar tarafından Türkiye seninle gurur duyuyor diye bağırmaları yok mu, işte bu insanı çileden çıkarıyor.

İktidarı elinde bulunduran partinin kongresinde maalesef Mesut Barzani adını taşıyan bir Türk düşmanı şeref (?) misafiri olarak ağırlanıyor. Irak Türkmenlerinin katili, onların mallarına el koyan bu adam aynı zamanda binlerce teröriste ve kamplarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu yetmiyor zaman zaman Türkiye’ye kafa bile tutabiliyor. İninde cezalanması gereken bu adam maalesef kongreye davet edilerek mükafatlandırılıyor. Adeta deniyor ki: “Mesut abi hoş geldin. Her şehit ve yaralı Türk askerinin kanında senin elin var, buna devam et. Irak’ta Türkmen bırakma, elinden geldiği kadar onları ya yok etmeye, ya da sürgün etmeye çalış. İşte bunlardan dolayı sizi davet edip, sizleri şeref(?) misafiri olarak Ankara’da ağırlamaktayız.”

Yandaş ve satılmışlar ise taşınmış seyircilerin Türkiye seninle gurur duyuyor sözlerinin Barzani’ye yönelik olmadığını insanımıza satmaya çalışıyor. Bu sözler bu adama olmasa dahi, Allah aşkına peşmerge bozmasının orada işi ne? Bebek katili ile çektirmiş olduğu resimler yetmiyor mu? Bebek katilinin partisi ile ne yarışı içine girildi acaba, onlar davet etmeden iktidar partisi daha mı önce davrandı acaba? Bu Türk’e bu kadar kin niçin acaba?

İşte Türk kanına bir türlü doymayanı davet edenden Rabiya Kadir’e vize isteği yapılabilir mi? Bu zihniyet, bu kafa güzel Türkiye’nin başında olduğu müddetçe Türk’ün yeni ufuklara ulaşması mümkün mü?

Başka satılmışlar da davet edilenleri değil de kongre salonunda Atatürk posteri yok diye sözde muhalefet etmek istiyor. Zaten bir başka büyük düşman ise Atatürk’ü maske olarak kullanan bu satılmışlardır. Ama yine de onlara sorulu bir cevabı ben vereyim. “Habur’dan alçaklar giriş yaparken, davul zurnayla karşılanırlarken tahrik olmasın diye Atatürk posterleri ve Türk bayrakları indirilmişti. Acaba kongreye (Kak) Mesut Barzani geliyor, tahrik olmasın diye Atatürk posteri indirilmiş olmasın? Ya da muhterem abimiz davet edenlere Atatürk’ü asmayın yoksa gelmem demiş olmasın?”

Vay benim garip Türklüğüm vay! Ne günler yaşamaktayız. Kaderde ne varsa iman etmişizdir. Zor günler hep yaşandı, ve hep yaşanacak. Fakat bir gün elbet güneş tekrar doğacaktır. İşte o zaman duyacağız Türklük aşkını taşıyanların “Türkiye değil” de kimlere “Türk Varlığı sizinle gurur duyuyor” diye bağıracaklarını, hem de kalpleri ile tasdikleyerek.

 

Murat Gedik, 4 Ekim 2012

E-posta: muratgedik@muratgedik.nl