ENDİŞE ETMEYİN İÇSAVAŞ OLMAZ


Milletvekilleri, bütün partilerin il ve ilçe başkanları, bütün televizyon, radyo, gazete ve dergilerde çalışan fikir işçilerinin tamamını toplasanız sayı olarak elli bini geçmez.

Türkiye seksen milyon nüfusa sahip.

Elli binin tam 1600 (Bin altı yüz) katı.

Siyaset ve basın-yayında olanların tamamı iç savaştan yana olsalar bile 1600 kişiden bir kişi yanlış düşünmüş olur.

Halbuki bu elli binin içinde bile iç savaşı yürekten isteyecek yüz hain kişi çıkmaz.

Bunu nereden biliriz?

Halkımızdan her partiden adamlar mahalle kahvesinde veya evlerde arkadaş sohbetlerinde televizyondan haberleri dinlerlerken milletvekillerinin Mecliste birbirlerine atıp tutmalarını dinlerlerken içlerinden biri “Lan bunların atıp-tutmalarına bakmayın, Meclisten çıkarken kucaklaşarak, selamlaşarak çıkarlar, Meclis lokantasında iki buçuk liraya yemek yerlerken parayı sen öde diye birbirlerine de şaka yaparlar” diyor.

Çorum’da, Sivas’ta, Antalya’da, Ağrı’da, İstanbul’da Sünni ile Alevi insanlarımızın ortak işleri olduğu gibi aynı işi ayrı yapmaları halinde yardımlaşmaları, çek ve senet ödemelerde eksiği komşulardan tamamlamaları devam ediyor.

Yardım ederken Sünni’nin aklına adamın Aleviliği gelmez, Alevinin aklına adamın Sünniliği gelmez.

 

Çok çok geniş bir mağazanın duvarlarının her tarafına büyük harflerle “Geliniz, ne isterseniz alınız. Çek, senet, kefil istemiyoruz, sizin durumunuza uygun taksitlerle” diye yazılmış.

Ben bir işadamı değilim.

Veresiye mal da almam, borca girmem. 

Paramın boyuna göre elimi uzatırım

Bu ilanları taksitli mal satanlardan birkaç tanesine sordum.

Veresiye mal alıp da vermeyen insan sayısı yüzde onu geçmiyormuş. Bu da mal sahibinin sermayesine zarar  vermiyormuş ama kardan biraz kaybediyormuş o kadar.

Avrupa ve Amerika’da böyle bir satış hiç olmamış ve de olmaz.

 

Onların bizim hakkımızda verdikleri sosyolojik, psikolojik tahlillerin tamamı yanlış çıkmıştır bu güne kadar.

Onlar kendi insanına göre tahlillerini yapıyorlar ve o şablonun bizde de geçerli olacağını zannediyorlar ama hep yanılmışlardır.

Basında bahsedilen çatışma ihtimalleri halkımızın gündeminde yoktur.

Bazı “yara kaşıyanlar” demek de doğru değil, “Yara açmak isteyenler” desek daha doğru olur. Onların da sayısı yüzü geçmez.

“Kurbağa sesiyle göl bulanmaz” demiş atalarımız.

Kurak günlerde hava kara bulutlarla kaplandığında çiftçinin yüzü güler ve “Yağmur yağacak” dermiş.

Köpek, “Kemik yağacak” dermiş.

Kedi, “Fare yağacak” dermiş.

Ama ya yağmur yağar veya yağmazmış.

Kediyle köpeğin hayalleri de boşa çıkarmış.

Komünizmin gündemde olduğu 1960, 70 li yıllarda Üniversite öğrencileri arasında çatışmaları başlatabildiler, beş bine yakın gencimizi gök ekin gibi biçmişlerdi.

O zaman bile, köy veya mahallelerde “Ben komünistim” diyenle kavga etmezdi halkımız.

Hatta o “Komünist” kelimesini eğlence vesilesi yaparlar, o adam topluluğun yanına geldiğinde “Yer açın komünist geliyooor” derler ve biraz  gülüşmelere sebep olurlar, sonra hep beraber sohbetlerine devam ederlerdi.

Aynı kasabaya cenazesi gelen gencin namazını sağcısıyla solcusuyla, şeriatçısıyla laiki beraber saf tutup kılarlardı.

Okumuşlarımız üzerinde etkili olmuşlardı ama halkımız üzerinde o yıllarda hiçbir etki meydana getirememişlerdi.

12 Mart muhtırası verildiğinde sağcılarımız ve solcularımız hapse tıkıldığında ben Karaman’da imamken Karaman hapishanesine bir kütüphane açmıştım ve kütüphane müdürlüğüne Mehmet Ali Aybar ve Behice Boranların kurduğu İşçi Partisinin Karaman başkanını kütüphane müdürü yapmıştım.

Bizim hepimizi birbirimize bağlayan dinimizdir.

Dine bağlılığımızda zayıflamalar vardır ama sevgide, muhabbette gönlümüz dopdoludur.

Hatta gayri Müslimlerimiz bile bu İslam toplumunun havası içinde doğup büyümeleri nedeniyle, Yahudilerimiz, İsrail’deki Yahudi’den, Hristiyan’ımız, Vatikan’daki Hıristiyanlardan, ateistimiz, dünyanın diğer ateistlerinden daha dürüsttürler.

İslam örf ve adetiyle mıknatıslanmadır bu.