Saldırı düzenleyenlerin yarısı Fas kökenli


Algemeen Dagblad1 adlı gazetenin sayfasında bu başlığı okuduğumda 2014 yılında Forum tarafından Motivaction şirketine Türk gençleri hakkında yaptırılmış olan araştırma geldi gözümün önüne. O araştırmaya göre Türk gençlerinin çoğunluğunun (%90’lara varan rakamlarla) terör örgütü DAEŞ/IŞİD’a hayranlık duyduğu ve Suriye’deki teröre olumlu yaklaştığı dile getirilmişti. Ismarlama bir araştırma olduğu alenen belli olan ve Türk toplumundan gelen tepkiler neticesinde hem FORUM’a sübvansiyon veren Sosyal İşleri Bakanlığı, hem de FORUM ve Motivaction tarafından geri adımlar atılsada Türk toplumuna ciddi manada bir özür halen gelmemiştir. Belki de araştırmanın hedefi Türk toplumuna çamur at ve izi kalsın niyetindeydi, kim bilir?

Aynı zamanda bu başlığı okuduğumda bende bir ürperti belirmişti. Bir toplum, bu sefer Faslılar topyekün saldırıya uğramıştı. Her ne kadar yazıda belirtildiği gibi saldırı düzenleyenlerin yarısı gerçekten de Fas kökenli olsa da, bu başlık böyle atılıp koca bir topluma karalama ile yaklaşılmamalıydı düşüncesini taşımaktayım.

Biz Türkler için bu yazının ayrı bir önemi var, o da yazıda açıkca sorulmakta: “Türk aileleri kendi İslam dinleri açısından neden kendi çocuklarının saldırılarda yer aldıklarını neredeyse hiç görmemektedirler?” Bu soruya cevap verilirken Türkiye’nin sözde “uzun kol” mevzusu da dile getirilmektedir, ama bunu fazla ciddiye almanın gereği yoktur. Kriminoloji uzmanı ve araştırmacı Richard Staring bu soruya şöyle cevap vermektedir: “Türkler birbirlerine göstermiş oldukları ilgi ve alaka sayesinde Hollanda toplumunda yerini buldular. Dışlanmışlık ve ayrımcılık söz konusu olsa da aşağılık kompleksi görülmemektedir. Kendi toplumlarında saygı gördükleri için öz güvene sahipler.” Ve özet olarak Faslılarda toplum olarak ortaklaşa bir hareketin mevcut olmadığını bu sebepten fertlerin toplumdan rahatça kopabildiklerinden ve kimlik krizine girdiklerinden bahsedilmekte.

Belçikalı araştırmacı Ilke Adam ise aynı zamanda Fas’ın din işleri ile ilgili bakanlığı olmadığından ve bu sebepten Faslı toplum içerisinde Selefilik’in daha rahat yer edinebildiğinden bahsetmektedir.

Çok ilginçtir ki araştırtmacı Richard Staring Motivaction tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarının doğru olmadığını söylemekte, fakat aynı zamanda Türklerin uyum konusunda negatifliğinden bahsetmekte. Tabi her zaman olduğu gibi uyum ile burada ne kastedilmektedir, yine açıklanmaz. Aynı zamanda güçlü bir öz güvenin radikal İslam’a engel olduğu ve bu sebepten Türklerin radikalizme yanaşmadığı, şayet yanaşanlar olursa bunun bir ayıp olarak görüldüğü Staring tarafından dile getirilmektedir.

Araştırmacı Ilke Adam aynı zamanda terör sorununun Avrupa ülkelerinin bir sorunu olduğunu belirtmekte.Çünkü araştırmacıya göre bu teröristler burada doğup burada yetişmişlerdir. Ona göre ikinci nesil, Faslıları kast ederek, dışlanmakta ve ayrımcılık görmekte ve bu sebepten dolayı bir zorluk yaşamaktalar.

Algemeen Dagblad ve diğer ülkesel ve yerel gazetelerde de işlenen yukarıdaki belirtilen konu çelişkiler içermektedir. Şöyle ki terör konusunda Türk gençleri ile Faslılar arasında mukayese edilmekte ve Türklerin terör konusunda uzak kaldıkları belirtilerek bunun sebepleri sıralanmakta; toplum içinde yer edinme, öz güven, toplum vs.. Fakat aynı zamanda Türklerin uyum konusunda geri kaldıkları ve açıkca yazılmasada Faslıların daha iyi uyum içinde oldukları dile getirilmektedir. Tekrar
edersek, uyum konusunda ne kast edilmekte yine sürüncemede bırakılmış. Öbür taraftan ise Faslı ikinci neslin terörle anılması ile ilgili ayrımcılık ve dışlanmışlık gerekçeler olarak sunulmakta, oysa aynı ayrımcılığı ve dışlanmışlığı Türkler de görmekte ve tatmaktadırlar.

Yazıda özellikle Türklerin toplum olarak hareket ettiklerinden bahsedilmesi önemlidir, son yıllarda kutuplaşan Türk toplumu için bu geleceğe umut ile bakmaya bir sebeptir. Öz güven konusu ise adeta Türk toplumunun damarıdır, bu güveni sarsabilecek her konudan uzak durmak ve uyanık olmak gerekmektedir. Türk milleti bu öz güveni milli, manevi ve tarihi değerlerinden almaktadır. Bu değerleri yaşatmak, pekiştirmek ve gelecek nesillere aktarmak her bireyin sorumluluğudur. Bunlara bağlı kalmak demek yaşamış olduğumuz toplumda daha da iyi bir uyuma sebep olmak demektir. Her ne kadar bu uyum konusunda yetkililer açık olmasalar da Türk insanı uyuma samimi yaklaşmaktadır ve onun için buna her zaman açıktır. Karşı taraf bu uyuma gereken desteği vermese de, Türkler bu sorumluluğun bilincindedir.

2014 yılında Motivaction adlı şirketin yapmış olduğu araştırma ve bu makaleye konu olan Algemeen Dagblad’daki yazı Türk insanı ve özellikle STK yöneticileri tarafından hafızaya iyi yerleştirilmeli ve yeri geldiğinde değerlendirilmelidir. Bunların ikisi de bizler için önemli kaynak ve belge olduğu düşüncesini taşımaktayım.

Murat Gedik