BİLGİNİN ZEKÂTI


İlim fayda sağlıyorsa bireyselden toplumsal akışa geçine değin su gibi akar ve ihtiyaç duyulan yerlerde kendini gösterir. Bu gösteride şahısların isimleri aslında çoğunlukla önem taşımaz sadece verdikleri bilginin kıymeti miktarı isimler ön plana çıkar. İslam toplumunun alim ve bilginlerinden bahsederken oryantalistler şu sözü kullanırlar; onlar olmasaydı Dünya’nın kadim sırları yok olup giderdi. “Onlar bilgiyi alıp pratize ederek üzerine yeni bilgiler inşa ederek bizlere yazı şeklinde ulaştırdılar. Bugünün Dünyasını onlara borçluyuz.” İbn-i Sina, El- Harezmi, Kindi, Heysem ve daha niceleri, Müslüman coğrafyasında yüzyıllardır kapalı raflar ardında tarihi eser muamelesi gördü. Ancak şimdilerde kıymetleri anlaşılmaya ve gün yüzüne çıkmaya başladılar. El-Harezmi ismi ile müsemma ‘algoritma’nın mimarıdır. Algoritma bugünün dijital Dünya’sını hatta yarının Dünya’sını da şekillendiren bir sistemdir. Aslında dijital devleri açısından bizim sosyal platformdaki varlığımız bundan ibaret. Yarınlarımızın ‘yapay zekâ’ dedikleri aygıtını bizler verilerimizle oluşturuyoruz. 

Babil kitabelerindeki Hamurabi kanunlarında geçen göz tedavisinde söz konusu olan ‘tunç kılıcı’ ya da ‘mercek’ ifadesi belki de  El- Kindi’nin merceğini icat etmesinde büyük rol oynadı. İbn-i Sina, Lokman Hekim’in izinden gitti. Batı bin yıldır İbn-i Sina öğretisi ile tıp literatürünü oluşturdu. Bugün dahi ameliyat masalarında kullanılan İbn-i Sina’nın icat ettiği ameliyat materyalleri ve dikiş ipliğidir. İşte bu devasa bilgilerin listesi böyle uzayıp gidecektir. Fakat bilginin varlığına ihtiyaç duyduğumuzda bu isimler de bizler için kıymetli oldu. Farkındalığına vardığımda henüz ortada gençlerimize bu konuda bilgi verecek hiçbir kurgu kitap söz konusu değildi. Ta ki ben bir seri kitap dizimi oluşturana kadar. Dolayısı ile verilere ulaşmam ve araştırma yapabilmem için onlarca kayıt taramam gerekiyordu. Bu kayıtların yüzde otuzluk miktarı Doğu Arap ülkelerinde, yüzde altmış oranındaki miktar Avrupa ve Batı coğrafyasında sadece yüzde onluk bir kısmı ülkemizde kendi dilimizde bulmak mümkün hale geldi. Dolayısı ile bilginin zekâtı burada devreye giriyor. Edindiğimiz bu bilgi kombinasyonunu paylaşmak adına her sahada yazı ya da dile dökmemiz gerekiyor. Her meslek grubu için aynısı söz konusudur. Bilgi paylaşılır ve paylaşıldıkça bereketlenir. İnsan bilgiyi aktararak yarınlarını kendi istediği şekilde zürriyetine hazırlayabilir. Bunun için çaba sarf etmesi gerekir. 
Peygamberimizin (sav) ifadesi ile “Fayda vermeyen ilimden Allah’a sığınırım.”

Ramazan ayını yaşadığımız şu günlerde insanlar fitre ve zekâtını nasıl vereceğini hangi miktarda vereceğini düşüne ve araştıradursun. İlim sahibi insanın da bilgisinin zekatını vermesi gerekiyor. Bu da nazarımda yazı ile bir başkasına göre hitabet diğerine göre göstererek olabiliyor. Sanat, edebiyat ve fenni ilimlerde eğitmenler ve hatta bilinçli ebeveynler bu zekâtı vermek için elinden geleni yapıyorlar. Oluşturulan ‘Yeni Dünya’ düzeninde elimizdeki yegâne silah sadece bu olmalıdır. İnsanlara fayda sağlayacak bilginin aktarılması ve yaşatılması. 

“Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.” (Rad-2)

Din adamlarının Kuran bilgisini Arapça haricinde toplumun kendi dili ile de aktarması sorumluluğu vardır. Dünyevi bilgilerin doğruluğu ve aktarımı ancak inanç merkezinde teyit bulabilir. Bu bilgi aktaran kişi ya da kurumun adalet merkezine hangi mefhumu koyduğu ile orantılıdır. Bilgimizin sorumluluğunda yaşamamız ve zekatını verebilmemiz temennisi içinde ömrümüzü tamamlamak nasip olsun! Ramazan ayınız mübarek olsun!