Reklam
Prof.Dr.Levent Seçer

Prof.Dr.Levent Seçer


KADININ YOK SAYILDIĞI BİR DÜNYA

16 Mart 2012 - 19:48


 

ABD´nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi şartlarda çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında, 8 Mart 1857 tarihinde greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlar nedeniyle kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı. 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka´nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart´ın ´´Dünya Emekçi Kadınlar Günü´´ olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. İkinci Dünya Savaşı yılları arasında anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960´lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri´nde de anılmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart´ın ´´Dünya Kadınlar Günü´´ olarak anılmasını kabul etti.

TÜRKİYE´DE KADIN...

Türkiye´de 8 Mart Dünya kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında ´´Emekçi Kadınlar Günü´´ olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında daha yaygın olarak kutlanmaya başlandı ve sokaklara taşındı. Ancak 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi´nden sonra dört yıl süreyle bir kutlama yapılmadı. 1984´ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından ´´Dünya Kadınlar Günü´´ Türkiye´de yeniden kutlanmaya başlandı. Bu gün Türkiye´de kadın değişen dünya düzeninin aksine şiddet görüyor, itilip kakılıyor ve konuşma özgürlüğü yok. Kendini ifade edemiyorlar bu nedenle. ´´Kırsal Kültür´´ etkileşimi içinde bırakılanlar daha da zor durumda, her on yılda bir kitap okuyan Türkiye´de kadının, çağdaş değişimden haberi yok. Yaşamsal özgürlüğü olmayıp kocasının her türlü saldırısına biat eden, yediği dayaktan işkenceden sonra yine de kocasını korumaya çalışan, fedakâr  Türk kadını. Keşke bu gün kırsal kesimlerden başlayarak eğitilmiş, okumuş, kendini ifade edebilen aydın bir toplum yetiştirebilseydik. Türkiye´de bana göre hala kadına şiddet nedense önlenemiyor, söylemler de  laftan öteye geçmiyor. Kadın yine şiddet görmeye devam ediyor. Türkiye´de kadın kendi haklarını sorgulayabildiği sürece özgür kalır. 5 Aralık 1934 tarihi, Türkiye´de Türk kadını için önemli bir günü oluşturuyor. 191 milletvekilinin kararıyla (İntihak-ı Mebusan) seçim yasası değiştirilerek Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verildi. Bu gün T.B.M.M. çatısı altında kaç kadın vekil var dersiniz? Sadece parti başkanlarının kağıt üzerinde karar verdiği seçilme şansını bile yakalayamıyor kadın. Konuşamayan bir parlamentoda kadının zaten konuşma ve düşüncelerini paylaşma şansı hiç yok. Son zamanlarda yapılan değerlendirmelere baktığımızda, 173 ülke arasında kadına saygı sıralamasında Türkiye 160 sırada yer almış. 8 Mart´ın kutlandığı şu günlerde bu tablo düşündürmüyor mu bizleri? İleri demokrasiden bahsedenler Türk kadınını nasıl bir tıkanmanın içinde bıraktıklarının farkındalar mı acaba? Bu gün Türkiye´de her seçim döneminde bile, ülke kaderini tayin eden, eğitimin, aklın ve bilimin dışlında bırakılan Türk kadını değil mi? Türk kadınını bu çarkın ortasında bırakan kimler acaba? Uluslararası saygınlığı kazanamıyorsak, bunun nedenini, Türk kadınını bu güne kadar hep arka planda bırakmanın içinde aramalıyız. Türkiye´de kadın yalnız, kadın tutsak, kadın konuşamıyor,  korkuyor. Aydınlığı ve bilimi konuşabilen kadın, yaşadığı ülkeye uluslararası alanda saygınlık kazandıracaktır. Bu gün Türkiye´de kadın inanç etkileşimin tutsaklığında bırakılmış, işte asıl aşılması gereken sorun burada. İnançlara saygı elbette her şeyin başında gelir, ancak kadını bu tutsaklığın içinden çıkarıp çağdaş bir anlayışın içinde bırakmak en doğru karar olacaktır. 8 Mart Dünya kadın haklarının kutlandığı şu günlerde, dünya kadınlarıyla Türk kadınları aynı değişimin içinde olmalı. İşte o zaman Türk kadını ülkesine saygınlık kazandıracaktır.
 
DÜNYADA KADIN...
 
Norveç, İspanya, Hollanda, İsveç, Belçika, İngiltere, Almanya gibi gelişmiş ülkelerde parlamento ve özel kurumlarda kadın söz hakkına sahip. Dünya´da kadın daha özgür ve saygı görüyor. Dünya Kadınlar günü 8 Mart´ın kutlandığı şu günlerde yine Türk kadını yalnız kalacak bunu biliyorum. Birleşmiş Milletler sözleşmesinin 15.maddesinde yer alan ´´Devletler, erkek ve kadınlara kalacakları ya da yaşayacakları yerleri seçme ve serbestçe dolaşma konuşma hakkını tanır´´ kararına birçok İslam ülkesinden tepki geldi. Peki Türkiye buna nasıl bir tepki gösterdi? Bunun için kadının şu anda bulunduğu yere bakmak yetiyor sanırım. Kadın inanç etkileşiminin içinde kaldığı sürece asla bilimsel ve aydınlanma sürecini  yakalayamayacaktır. Avrupa Komisyonu Yüksek Temsilciler Meclisi başkanı, Catherine Ashton, Nato genel sekreteri Anders Fogh Rasmussen ve Margot Wallstrom. Kadına eşit haklar, konuşma özgürlüğü, yaşamsal haklar, her türlü şiddete karşı alınması gereken önlemler konusunda bir bildiriye imza koydular. Bu gün Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi´nin dünyada kadına tanınan haklar konusunda aldığı (1325) sayılı karara Batı´nın dışında hangi İslam ülkesi uyuyor? Türkiye´de bu karara nasıl uydu bu güne kadar? Bunun yanıtını almak zor değil resme baktığımızda.Dünyada kadını anlatırken,Almanya´da da Türk kadını bu yalnızlığın içinde aslında.Bunun da sorumluları bu güne kadar kadının hep böyle kalmasını isteyenler,kendilerine Türk toplumunu temsil hakkı verenler (TGD) ve ona bağlı kurumların başında gelen (TGH) ve yine (ADD) gibi örgütler.
 
Kısacası yine bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlanıyor, ama kadın yine yalnız ve özgür değil. Kadına karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur. Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı sadece 2010 olarak 900.000 ila 6.000.000 arasındadır. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on dört milyar dolardır. En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiş (tecavüz, kötü davranış). Genellikle suistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimsedir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa kadınlara karşı en yaygın suistimal şeklidir. Sistematik tacavüz yeryüzündeki birçok çatışmalarda bir terör silahı olarak kullanılmaktadır. Ruanda soykırımı (1994) esnasında 300.000 ila 600.000 kadının tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir. Bütün bu acı gerçeklere baktığımızda dünya da kadın kendi haklarının savunulmasında nerelerden günümüze kadar nasıl gelindiğini düşündüğünde, kendi yalnızlığına bir kez daha ağlayacak.
 
Prof.Dr.Levent Seçer

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum