Büyük Türkiye'ye Doğru

Büyük Türkiye'ye Doğru

Büyük Türkiye'ye Doğru
Editör: Turkinfo.nl
30 Mart 2011 - 07:15

"Dünya´nın en iyi 16. ekonomisi olan bir ülkenin, yine dünyada diplomatik anlamda söz sahibi olmaya başlayan bir ülke, büyüyen Türkiye´ye doğru hızla ilerliyoruz"

Türk ve İslam devletlerinin bir çatı altında toplanması, adalet, sevgi ve kardeşlik temeli üzerine bir araya gelmesi için, Türkiye Cumhuriyeti´ne önemli görevler düşmektedir. NATO üyesi olan Türkiye´nin Batı Dünyası ile Türk ve İslam devletleri arasında bir köprü işlevi göreceği çok açıktır. Türkiye sahip olduğu tarihi mirası, jeo-politik ve stratejik konumu gereği üstleneceği görev ile Türk-İslam coğrafyasında büyük bir zenginliğin, refahın ve huzurun yolunu açacaktır.

Türk-İslam Birliği demokrasi, laiklik, hukukun üstünlüğü ve sosyal devlet gibi kavramlara sahip çıkacak, üye devletlerinin üniter yapılarını koruyacaktır. Toplumun her kesimi yönetimde söz sahibi olacak, sosyal ve ekonomik meseleler geniş çaplı mutabakatlarla çözülecektir. Demokratik toplumlarda, ülke meselelerinin çözümü için herkesin veya her grubun farklı fikirleri olabilir. Kimi serbest piyasa ekonomisini savunur, bir başkası karma ekonominin yararlı olacağını düşünür. Benzer şekilde, dış politikadan ülkenin bayındırlık meselelerine kadar her konuda farklı görüşler olabilir. Dünya görüşü yönünden de toplumun bir kısmı daha muhafazakâr, bir kısmı daha liberal olabilir. Türk İslam Birliği bu demokratik yapıyı koruyacaktır. Ama burada önemli olan tüm bu farklı siyasi ve kültürel akımların, devlete bağlılık konusunda ortak bir tavır göstermeleridir.


Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üniter bir devlettir; yani kendi bünyesinde farklı kanunların geçerli olduğu farklı yönetim bölgeleri yoktur. “Federatif” yapılar yoktur. Söz konusu üniter devlet yapısı, Türkiye´nin bölünmez bütünlüğünün ve iç huzurunun en büyük teminatıdır. Türkiye´nin üniter devlet yapısı, milli bir temel üzerine kuruludur. Türkiye sınırları içinde, ana dili Türkçe olmayan, farklı bir etnik kökenden gelen gruplar bulunabilir, ancak bu vatandaşlarımız da Türk Milleti´nin birer parçasıdırlar. Türkiye´nin her yerinde ve herkes için geçerli olan kanunlar onlar için de geçerlidir. Türkiye´nin her yerinde ve herkes için geçerli olan temel hak ve özgürlüklere onlar da sahiptir.


Türkiye Cumhuriyeti´nin bu üniter devlet yapısı Türk-İslam Birliği´ni oluşturan ülkelere de örnek olacaktır. Birlik altında birleşen devletler kendi üniter yapılarını muhafaza edeceklerdir. Bu üniter yapıyı yıkmaya yönelik her türlü ayrılıkçı hareket birlik tarafından engellenecektir.


Türkiye Cumhuriyeti, Türk-İslam Birliği dünyasına laik bir hukuk devleti sıfatıyla öncülük edecektir.Türkiye Cumhuriyeti´nin sahip olduğu laiklik ilkesi, İslam ahlakının da esaslarından olan vicdan özgürlüğü gibi temel bir insani değeri korumaktadır. İşte bu nedenle ülkemizin sahip olduğu laik devlet anlayışı her Türk vatandaşının benimsediği ve savunduğu en temel ilkedir. Laiklik ilkesi her din mensubunun kolayca ibadet etmesini sağlayacaktır. İnsanların istediği gibi ibadethane açmasına, dinini dilediği gibi yaşamasına imkan verecektir. Ayrımcılıkları ve dinler arası çatışmaları engelleyecektir.


Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir hukuk devletidir. Bir başka deyişle “hukukun üstünlüğü” ilkesini benimsemiştir. Bu ilke, adalet kavramının temelini oluşturmaktadır. Dolayısıyla her Türk vatandaşının, Türkiye Cumhuriyeti´nin bu temel niteliğine sahip çıkması gerekir. Devletimizin bu laik yapısı ve hukuk devleti özellikleri Türk İslam dünyasına örnek olacaktır. Birçok Müslüman ülkede yaşanan sosyal çalkantıların, hukuksuz uygulamaların son bulmasına vesile olacaktır.


Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk-İslam dünyasında bir başka anayasal niteliği olan “sosyal devlet” vasfıyla da ön plana çıkacaktır. Ülkemiz sosyal devlet anlayışı ile kanunlarında ve icraatında toplum yararını gözetmektedir. Sosyal devletin varlığı, bir toplumda gerçek refah ve huzurun sağlanmasının temel şartlarından birini oluşturmaktadır. Eğer Devletimiz güçlü olmazsa ve dolayısıyla sosyal devlet işlevini gereği gibi yerine getiremezse, o zaman toplumdaki yardıma muhtaç kimseleri, dulları, yetimleri, yaşlıları, kimsesizleri koruyacak kurumlar da çalışmayacaktır. Bu nedenle sosyal devlet anlayışı Türk-İslam Birliği´nin temel esaslarından biri olacaktır.


Bir milletin varlığı ve bekası için, güçlü bir devlete sahip olması zorunludur Türkiye Cumhuriyeti, tüm vatandaşlarının yararını gözeten, milletin refahının, güvenliğinin ve geleceğinin yegane teminatıdır. Dolayısıyla, önceden de belirttiğimiz gibi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti´ni korumak, devlete sahip çıkmak her Türk vatandaşının öncelikli görevidir. Hiçbir Türk vatandaşı, devlet kurumlarına zarar verecek, bu kurumların işleyişini aksatacak ya da devletin temel değerlerini yıpratacak bir faaliyet içine kesinlikle girmemelidir. Milli görevimiz, her zaman için devletin yanında olmaktır.


Kaldı ki, Türk-Osmanlı kültüründe, devlet, vatandaşlarının taleplerini her zaman için önemsemiştir. Osmanlı döneminde padişahlar “ayak divanı” denen kabul günlerinde, sade vatandaşları kabul etmişler ve dertlerini dinlemişlerdir. Cumhuriyetimiz de aynı güzel geleneği devam ettirmekte ve vatandaşlarının taleplerine kulak vermektedir.


Tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşların bu hususları göz önünde bulundurması gerekir. Sorunlar ve şikayetler, devletle çatışarak değil, devletin resmi mercilerine müracaat ederek ve uzlaşma yoluyla çözülmelidir. Aksi bir tavır, kimseye bir yarar sağlamayacağı gibi, toplumumuza da sadece huzursuzluk ve tedirginlik verecektir.


Davutoğlu
Bu kopan coğrafyalar nasıl birleştirilir, sorun bu. Onun için ‘Büyük Türkiye’ye Doğru’ başlığı gerçekten doğru bir başlık.


Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Fatih’te “Büyük Türkiye’ye Doğru” Sempozyumu’nun açılışına katılarak burada bir konuşma yaptı. Türk Ocakları İstanbul Şubesi tarafından kuruluşunun 100. yılı nedeniyle düzenlenen sempozyum Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
 
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türk Ocakları’nın Balkan Savaşı döneminde ayrıştırıcı mücadeleye karşı Türk milletini bütünleştirmeye çalışanlarca kurulduğunu ve bunun üzerinden 100 yıl geçtiğini, “Şimdi 100 yılın muhasebesi içindeyiz. Artık hep beraber bu 100 yılın muhasebesini yapmak ve gelecek 100 yıla milletimizi hazırlamak zorundayız.” dedi. Katar’da bir hafta önce katıldığı sempozyum ile ilgili bilgi veren Davutoğlu, ”Sempozyumda Tahran Meydanı’ndan, Tunus’tan ve Libya’dan gelen gençlerle, siyasiler de vardı. Orada onlara da ‘Bu 100 yılın muhasebesinin yapılmasının vakti geldi’ dedim. Bizim için de geleceği inşa etmek için bu 100 yılın muhasebesini iyi yapmak gerekiyor. Bütün bir millet olarak, 100 yılın getirdiği yeni imkanlar ve risklerin değerlendirilmesi ihtiyacı ile karşı karşıyayız. Dış politikada bunu her an hissediyoruz. Trablusgarp Harbi’nin 100. yılında Türkiye tekrar Libya meselesinin en merkezinde, en önemli aktörü olarak Libya´daki kardeşlerimizle. Libya´nın derdini kendi derdimiz olarak görüyoruz. Çünkü 1911´de herkes Trablusgarp´ta, Bingazi´de  vatan toprağı için mücadele ediyordu. Bizim için aziz olan, her bir köşesinde şehitlerimizin olduğu çok engin bir coğrafyanın mirasını taşıyoruz.”
 
 2012 yılının Balkan Savaşları’nın 100. yılının dolacağını söyleyen Davutoğlu, “Büyük hicretlerin, büyük acıların ve asırlarca bir arada yaşamış milletlerin birbirinden kopartıldığı, o elim Balkan faciası. Geçen yıl New York’ta Sırp Cumhurbaşkanı ile Cumhurbaşkanımız görüşürken şöyle bir teklifte bulunmuştum; ´Gelin Balkan Savaşları´nın 100. yılını ‘Balkan Savaşından Balkan Barışına’ başlığıyla birlikte kutlayalım, birlikte muhasebe edelim. Balkanlar´ı birlikte nasıl inşa edeceğimizi konuşalım’ dedim. 2014 yılı Birinci Dünya Savaşı´nın 100. yılı. Yani bizim Ortadoğu’dan kopuşumuzun, bugün Suriye ile Türkiye arasında hiçbir kültürel demografik temeli olmayan sınırın, Türkiye ile Irak arasındaki sınırın, Kafkaslar’daki sınırların ortaya çıkışı. Kardeşin kardeşten kopuşunun tarihi. Yemen’de bıraktığımız binlerce canın tarihi. Sarıkamış’ın, Çanakkale’nin tarihi. Hep beraber bir muhasebe yapma ihtiyacı içindeyiz.”
 
Bakan Davutoğlu, 2015 yılının da Çanakkale’nin 100. yılı olacağını hatırlatarak, “Ermeni meselesi başta olmak üzere, bizim de tarihi hesaplaşma yapmak isteyenlerle yüzleşmenin yıldönümü olacak. 2023, Cumhuriyetimizin 100. yılı. Nasıl ki 1911’den, Trablusgarp’tan başlayıp 1923’e kadar geçen o 12 yıl içinde büyük kadim bir medeniyetin siyasi merkezi olan bir devlet lime lime çözülmüş, o devletin kurucu unsurları birbirinden koparılmış, psikolojik ve tarihi olarak birbirinden uzaklaştırılmışsa; bu uzaklaştırmanın tarihi sonucunda 1923´te yeni bir Cumhuriyet, bir milli devlet olarak doğmuş ve geride kalanlarla o mücadelesini dünyaya belli bir değerleri taşıma mücadelesini üstlenmişse, şimdi de biz 2011’den 2023’e kadar bu kopan, ayrışan millet unsurlarını tekrar bütünleştirme ihtiyacı ile karşı karşıyayız´´ şeklinde konuştu.
 
Bakan Davutoğlu, tarihi bütünleştirmenin eşiğinde olduğumuzu belirterek, “Onun için devletimizin ve Türk Ocakları gibi çok köklü geleneğe sahip kuruluşlarımızın, toplumumuzun, her kesimin başını iki elinin arasına alıp geleceği planlaması lazım. Bu kopan coğrafyalar nasıl birleştirilir, sorun bu. Onun için ‘Büyük Türkiye’ye Doğru’ başlığı gerçekten doğru bir başlık. Küçültülmüş bir imparatorluktan, artık iddiaları bitmiş, zayıf bir cumhuriyet doğdu düşüncesiyle batının baktığı bir coğrafyadan, bugün o cumhuriyetin zor ve çetin şartlar içinde geçirdiği zorlu süreçlerden sonra tekrar bölgesine, çevre bölgelere ve küresel düzene mesaj ileten yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Bir milletin eğer kendine güveni yoksa, öz güvenini kaybetmişse, tarihte var olacağına dair psikolojik zemini kaybetmişse gerçekten çok büyük sıkıntı vardır. Ancak ne kadar zor şartlarda, zor olursa olsun bir milletin fertleri, aydınları, gençleri ‘Ben bu tarihte özne oldum, tekrar özne olacağım’ iradesi taşıyorsa ve güçlü bir öz güvenle tarihe bakıyorsa, o milletin mutlaka tarihe sunacağı yeni değerler taşıyor demektir. Bizim tekrar keşfetmek zorunda olduğumuz ilk şey öz güvendir. Tarihte bir kere özne olmuş milletler hiçbir zaman tarihin nesnesi yapılamaz. O büyük kültür, medeniyet birikimi, nüfus gücü tarihin hemen öznesi haline getiriyor. Türkler de tarihte yaşadıkları o büyük tecrübeleriyle, bütün Asya ve Avrasya coğrafyasını kat eden o büyük birikimleriyle, tarihte nesne yapılabilecek, tarihin edilgen unsuru yapılacak bir topluluk değildir. Bizler bir kere bütün zorluluklar karşısında güçlü kimliğimizle, medeniyet ve kültür birikimimize güvenerek, tarihte tekrar güçlü bir özne olacağımızın inancını taşımamız lazım. Zorluklarla karşılaşabiliriz. Bir nesil zorluklar, diğer bir nesil başka şartlar da yaşayabilir. Ancak hiçbir zaman biz tarihin edilgen unsuru olmadık, olmayacağız.´´


Hamdi Cenk Düzgit
1000küsür yıl önce Moğol istilası ve mavreünnehir coğrafyasındaki siyasi durum neticesinde,Hz.Muhammed(s.a.v.) efendimizin mesajını Anadolu´ya yaymakla görevli mübareklerin torunlarıyız.
İstanbula 8500 yıl önce bizanstan romadan çok önce gelmiş yerleşmişleri torunlarıyız.
Hz.Muhammed(s.a.v) efendimizin İstanbulun fethini müjdelediği Fatih´in torunlarıyız.
1915´te Çanakkalede 1922´de Anadoluda kafire son tokadı atan Mustafa Kemal´in torunlarıyız.
Bir silkinsek ,kendimizi etrafımıza zorla medya tarafından örülen yalanlar ağından kurtarsak,barış kardeşlik içinde biraraya gelsek dedik durduk hep...Arkadaşlar vurdular yıkılmadık,kovdular gitmedik,küçük gördüler ezilmedik...sabrettik öğrendik mücadele ettik Allah´a tevekkül ettik.Sabrımızın ödülüne az kaldı...Bu topraklar bizim ve bizimle beraber kardeşçe hakça yaşayacak olanlarındır.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum