Reklam
Reklam

İslamofobi kültürel ırkçılık zemininde ele alınmalı

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hıdır: "Müslümanlar olarak kültürel ırkçılık noktasına gelen İslamofobi'nin bir insan hakkı ihlali olduğunu ve tıpkı antisemitizm gibi cezai müeyyide kapsamına girmesi gerektiğini daha yüksek sesle dillendirmeli, bu yönde literatür oluşturmalı ve uluslararası kurum-kuruluşlarda lobi yapmalıyız" "İslamofobi, İslam'dan korkma, çekinme halini ifade ediyor. Müslümanlardan korkma durumu hala geçerliliğini sürdürüyorsa da aslında bugün Batı'da korkunun bir ileri aşaması olan durumla, yani 'karşıtlık-İslam karşıtlığı' ile karşı karşıyayız. Durum son dönemlerde bunun bir ileri aşaması olarak niteleyebileceğimiz 'ırkçılık-kültürel ırkçılık' seviyesine ulaşan tezahürlere sahip" "İslamofobi, Yahudi-Hristiyan kökene dayandığını ileri sürerek İslam'ı boşa çıkarma, Müslümanların imajını bozmaya dönük bir amaç gütmektedir. Müslümanlar bu arka planın ve amacın farkına varmalı. Yine Batı'nın aslında Müslümanlardan değil, İslam'dan korktuğu da idrak edilmeli" "İslamofobik ve oryantalistik çalışmaları ve planları derinlemesine deşifre edecek, aksiyoner-proaktif çalışmalar yapacak 'oksidentalistlere' ve 'oksidentalistik kurumlara' ihtiyacımız var"

İslamofobi kültürel ırkçılık zemininde ele alınmalı
Editör: Turkinfo.nl
08 Aralık 2017 - 05:01
Reklam

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Hıdır, Müslümanların "kültürel ırkçılık" noktasına gelen İslamofobi'nin insan hakkı ihlali olduğunu ve tıpkı antisemitizm gibi cezai müeyyide kapsamına girmesi gerektiğini daha yüksek sesle dillendirmesinin önemine işaret ederek, bu yönde literatür oluşturulması ve uluslararası kurum-kuruluşlarda lobi yapılması gerektiğini söyledi.



Aynı zamanda Rotterdam İslam Üniversitesi'nde çalışmalar yürüten Hıdır, İslamofobi, Batı'da İslam ve Müslümanlar konuları hakkında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.



Batı denilen coğrafyada bugün pek çok Müslümanın yaşadığını belirten Hıdır, "Batı deyince de genelde Amerika ve Avrupa kastedilse de bu daha ziyade ideolojik anlamdadır, coğrafi manada değil. Halihazırda Avrupa'daki Müslümanlar, daha ziyade 1950'lerden, yani II. Dünya Savaşı'ndan sonra göçlerle gelmişler. Bugün artık Avrupa-Batı, pek çok alanda oralarda yaşayan Müslümanlar üzerinden de İslam'a yeni bakış kazanmakta ancak bir yandan da bu Müslümanlarla sınav olmaktadır. Bir anlamda ülkelerindeki Müslümanlar, Batı'nın yeni bir sınav alanıdır artık. Batı'nın İslam'a bakışının tarihe bakan ve İslam'ın zuhuruna kadar giden bir yönü var. Batı, zuhurundan itibaren İslam'ı biliyor. Ne var ki İslam'la birebir yüzleşmesi Batı'da yaşayan bugünkü Müslümanlarla oluyor." diye konuştu.



- Avrupa'nın yeni Müslümanlık tezahürü



Batı'da, bilhassa da Avrupa'da yaşayan Müslümanların İslam'ı anlama ve karakteristik özellikleri bakımından dört kategoride ele alınabileceğini anlatan Hıdır, şunları kaydetti:



"Birincisi, Hint Alt Kıtası kökenli olanlar ki, daha ziyade İngiltere ve ABD'de yaşıyorlar. İkincisi Türkler ki, daha ziyade Almanya, Hollanda, Belçika, İsviçre, Avusturya gibi ülkelerde yaşıyorlar. Üçüncüsü, Arap ülkelerinden gelenlerdir ki, Fransa, Belçika, Hollanda, İspanya, İtalya ve kısmen de İngiltere gibi ülkelerde yoğun olarak yaşıyorlar. Bunlara dördüncü bir kategori olarak 'mühtedi Müslümanlar'ı ekliyoruz. Son yıllarda sayıları artan İslam'a ihtida etmiş Batılı Müslümanlardan bahsediyorum. Bunlar belki de yakın gelecekte Avrupa'da yeni Müslümanlık tezahürleri ortaya koyacak. Aslında şimdiden koymaya başladılar bile."



- "Batı'da farklı İslam yorumları karşımıza çıkıyor"



Bu dört kategorinin büyük oranda Avrupa'daki Müslümanların genel görüntüsünü temsil ettiğini belirten Hıdır, şu değerlendirmelerde bulundu:



"Tabiatıyla bunlara ilave edilebilecek başka grup ve anlayışlar da vardır. Bunların her birinde farklı İslam yorumları karşımıza çıkıyor. Arap ülkelerinden gelenler daha çok Arap Müslümanlarının İslam yorumlarını öne çıkarıyor. Türkiye'den giden Müslümanlar İslam'ın Anadolu İslam yorumu ve irfanını ön plana çıkaran bir yorum tarzıyla karşımızda. Hint Alt Kıtası Müslümanları ise o bölgedeki anlayışları, yorum tarzlarını öne çıkarıyor. Tabiatıyla burada farklı İslamlardan değil, 'Müslümanlık' veya 'et-tedeyyün' (dindarlık) diye niteleyebileceğimiz Müslümanların İslam'ı anlama-yorumlama biçiminden söz ediyorum. Bir de işaret ettiğimiz gibi, Batı'da doğup yetişmiş, Batılı gibi düşünen mühtediler söz konusu ki, bunlar zaman zaman yepyeni bir İslam yorumuyla karşımıza çıkabiliyorlar ki, bu oldukça derinlemesine tahlilleri gerektiren bir konudur. Bu mühtedilerin Müslüman oluş motivasyonlarının da genelde 'sufi-selefi' olmak üzere iki kategoriye ayrıldığını ayrıca vurgulayalım. Buna göre tasavvufi şahsiyetler sebebiyle Müslüman olanlar bulunduğu gibi selefiliğin protest-reaksiyoner ve pruten anlayışından etkilenerek Müslüman olanlar da alabildiğine mevcut."



Batı'da İslamofobi'nin son dönemlerde alabildiğine arttığını, bunun da ötesinde 'İslamofobi' tabirinin artık meramı anlatmakta yetersiz kaldığını vurgulayan Hıdır, "İslamofobi, İslam'dan korkma, çekinme halini ifade ediyor. Psikolojinin konusuna giren bir 'fobi-korku' yani. Müslümanlardan korkma durumu hala geçerliliğini sürdürüyorsa da aslında bugün Batı'da korkunun bir ileri aşaması olan durumla, yani 'karşıtlık-İslam karşıtlığı' ile karşı karşıyayız. Biz buna, 'İslam karşıtlığı-anti-İslamizm' veya 'anti-Müslümanizm' diyoruz. Durum son dönemlerde bunun bir ileri aşaması olarak niteleyebileceğimiz 'ırkçılık-kültürel ırkçılık' seviyesine ulaşan tezahürlere sahip." diye konuştu.



- "İslamofobi, cezai müeyyide kapsamına girmeli"



Son çalışmalarında İslamofobi'nin ırkçılık-kültürel ırkçılık ile ilişkisini ortaya koymaya çalıştığına değinen Özcan Hıdır, bu sürecin "kültürel ırkçılık"a doğru ilerlediğini belirtti.



Hıdır, "Buna göre İslamofobi bir korku, çekinme hali, onun bir ileri aşaması İslam-Müslüman karşıtlığı ve bunun yepyeni bir tezahürü de kültürel ırkçılık. Bu İslamofobik ırkçılık da üç temelde karşımıza çıkıyor. Birincisi İslam ve Müslümanlarla ilgili 'ön yargılar'dan oluşuyor. 'İslam, geri bir dindir.', 'Müslümanlar geri-gerici bir dinin medeni olmayan temsilcileridir.', 'Batı norm ve değerleriyle asla uyuşamazlar.' gibi ön yargılar. İkinci olarak Müslümanlarla alakalı 'şablonlar-etiketlemeler' yapılıyor. Bir sonraki aşamada da 'in-grup/grup içi', 'out-grup/grup dışı' yaklaşımıyla karşılaşıyoruz. Buna göre in-grup olanlar kendileri, out-grup olanlar ise 'öteki' olarak Müslümanlar oluyor. Dolayısıyla İslam ve Müslümanlık aslında bir anlamda out-grup kapsamında Batı'nın dışında telakki ediliyor." ifadelerini kullandı.



 



Ön yargılar, etiketlemeler ve in-grup,out-grup sınıflamasının "kültürel ırkçılık" denilen olgunun zeminini oluşturduğunu belirten Hıdır, şöyle devam etti:



"Kültürel ırkçılık bugün yepyeni bir fenomen olarak karşımızda. Dolayısıyla İslamofobi-İslam karşıtlığı artık bundan sonraki süreçte bu zeminde de ele alınmalı. Tabiatıyla bu aynı zamanda İslamofobi'nin-İslam karşıtlığının bir insan hakları ihlali noktasına geldiğine de işaret etse gerektir. Müslümanlar olarak kültürel ırkçılık noktasına gelen İslamofobi'nin bir insan hakkı ihlali olduğunu ve tıpkı antisemitizm gibi cezai müeyyide kapsamına girmesi gerektiğini daha yüksek sesle dillendirmeli, bu yönde literatür oluşturmalı ve uluslararası kurum-kuruluşlarda lobi yapmalıyız."



- "İslam'ın son 'ilahi kaynaklı din' olması önemli bir etken"



Hıdır, İslamofobi'nin birçok sebebi bulunduğunu, bu olgunun tarihsel olarak İslam'ın ilk doğuşuna kadar götürülebileceğini belirterek, "Bunları 'içsel' ve 'dışsal' sebepler olarak da ele alabiliriz. Zira İslamofobi'nin bizzat Müslümanlardan kaynaklanan yönleri de var. Onları da konuşabiliriz-konuşmalıyız belki ama ben daha ziyade dışsal sebeplerin üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan biri, İslam'ın zuhurundan itibaren Batı'da oluşan İslam ve Müslümanlara yönelik negatif bakıştır. Burada da İslam'ın 'son ilahi kaynaklı din' olması kanaatimce önemli bir etkendir." diye konuştu.



İslamofobi'nin çok boyutlu yönlere haiz olduğunu belirten Özcan Hıdır, "İslamofobi, Yahudi-Hristiyan kökene dayandığını ileri sürerek İslam'ı boşa çıkarma, Müslümanların imajını bozmaya dönük bir amaç gütmektedir. Müslümanlar bu arka planın ve amacın farkına varmalı. Yine Batı'nın aslında Müslümanlardan değil, İslam'dan korktuğu da idrak edilmeli." dedi.



- "İslamofobi-İslam karşıtlığı oryantalizmle iç içe girdi"



İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Hıdır, özellikle 11 Eylül 2001'den sonra İslamofobi ve İslam karşıtlığının Batı'da yeni bir evreye girdiğini vurgulayarak, İslamofobi-İslam karşıtlığının oryantalizmle birebir anlamda iç içe girdiğini, adeta oryantalizmin dönüştüğünü ve İslamofobik-İslam karşıtı bir minvale kaydığını söyledi.



Bu meyanda oryantalizmin teolojik zeminden sosyolojik-antropolojik ve siyasi zemine kaydığını ifade eden Özcan Hıdır, şunları aktardı:



"Bu aşamada üç nokta çok belirgin hale geliyor. Birincisi kavramlar düzeyinde İslamofobi ve İslam karşıtlığı oryantalizmle birleşti. Mesela 'cihat-şeriat' gibi kavramlar, içi boşaltılıp adeta yeniden tanımlandı. 'Cihadist-Cihadist selefiler', 'Cihadist Müslümanlar' türü kategorizasyonlar buna delalet eder. Türkiye'de de bu tür tanımlamaları kullananlar var. Burada 'cihat' kavramı indirgemeci olarak sadece savaşa indirgendi. İkincisi Batı oryantalizmle birlikte İslam'a karşı İslamofobik çalışmalarını yürütmek için Müslümanlar arasından devşirdiği kimseleri kullandı, kullanıyor. Doğu'da ve Batı'da devşirdikleri bazı kimselerle İslam'a ve Müslümanlara karşı adeta savaş yürütüyor. Üçüncü bir aşama olarak da Batı'daki araştırma merkezlerinde çalışan, hatta üniversitelerin İslam araştırmaları bölümlerindeki önemli sayıdaki araştırmacıların istihbarat örgütleriyle iç içe çalışmasıdır. Yani oryantalistik bölümler, İslamofobik bir amaçla, büyük oranda bu istihbarat faaliyetleriyle birlikte yürüyor bugün. Son yıllarda Batı'daki -özellikle de Amerika- ilgili bölümlerde üretilen çalışmaların konuları incelenirse bu söylediğimize hak verilecektir."



Oryantalizmle ilişkili olarak Suud Veliaht Prensi'nin "ılımlı İslam'a dönüyoruz." açıklaması ve akabindeki Suud-İran eksenindeki bloklaşmalar ile Kudüs'ün ABD Başkanı Donald Trump tarafından "İsrail'in başkenti" olarak tanınarak ABD Büyükelçiliği'nin Kudüs'e taşınacağının ilan edilmesine değinen Özcan Hıdır, "Ortadoğu ve İslam alemini kaosa sürüklemeye, bölmeye ve haritaları değiştirmeye yönelik projeksiyonlar, alabildiğine 11 Eylül 2001 sonrasının 'politik oryantalistik' çalışmaların ürünüdür. Şu halde Türkiye başta olmak üzere İslam dünyası olarak 'kültürel ırkçı' bir mahiyet kazanan İslamofobik ve oryantalistik çalışmaları ve planları derinlemesine deşifre edecek, aksiyoner-proaktif çalışmalar yapacak 'oksidentalistlere' ve 'oksidentalistik kurumlara' ihtiyacımız var." diyerek sözlerine son verdi.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum