Türkiye bir uçtan diğer uca kayıyor

Türkiye bir uçtan diğer uca kayıyor

Türkiye bir uçtan diğer uca kayıyor
Editör: Turkinfo.nl
08 Kasım 2012 - 21:29

Avrupa Parlamentosu’nda bir dizi etkinliğe katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AB, Türkiye trenini kaçırmamalı dedi. Avrupa Parlamentosu Yeşiller Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit ise Türkiye’nin Kemalist kökten dincilikten çıkılıp Müslüman kökten dinci başka bir dogmaya gidiliyor düşüncesi, Kürt sorunu ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması gibi çelişkileri bulunduğunu kaydetti.

Zaman Gazetesi’nin 25. Kuruluş Yıldönümü etkinlikleri kapsamında (7 Kasım) Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleştirilen “ Time in Turkey/ Türkiye´de Zaman” adlı fotoğraf sergisinin açılışına katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, sergi açılışından sonra Avrupa Birliği-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre’nin moderatörlüğünü yaptığı, Avrupa Parlamentosu Yeşiller Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit’in de aralarında bulunduğu ‘AB-Türkiye ilişkileri: Arap Baharı sonrası yeni zorluklar’ başlıklı konferansa katıldı.


ABHaber´in yakından izlediği konferansın moderatörlüğünü üstlenen Flautre, konferansın içten ve açık bir görüşme olacağını ve parlamentoda bu konunun görüşülmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Flautre, bölgede yaşayan insanların demokrasi, modernite ve onurlu yaşama istekleri üzerine gerçekleştirilen Arap Devrimi’nden bu yana kaçırılan fırsatların olup olmadığını ve bütün verilerin potansiyelinin yeterince kullanılıp kullanılmadığı sorusuyla konferansın açılışını yaptı.


Avrupa Parlamentosu Yeşiller Eşbaşkanı Daniel Cohn-Bendit, Davutoğlu’na Türkiye’nin AB’ye girmesi durumunda AK Parti’nin hangi siyasi kanadın üyesi olacağını sorarak konuşmasına başladı.


Devrimin bir an olduğu belirten Cohn-Bendit, devrimin Tunus’ta başladığını Mısır’da devam ettiğini, Suriye’de bugün yaşananların başka bir süreç olduğunu belirterek devrimin ertesi günü yeni bir toplumun oluşmadığını ifade etti. Eski sistemin çökmesi üzerine yeni bir sistemin inşa edilmesinin çok çabuk gerçekleşmediğini dile getiren Cohn-Bendit, bu kapsamda AB’nin demokratik bir model olduğunu ve hukuk devleti olmanın “ortak proje” olduğunu vurguladı. Cohn-Bendit, bugün yeni yönetim arayışında olan Arap Devletleri için AB toplum modelinin olduğu gibi ihraç edilemeyeceğini belirtirken bu noktada din, toplumsal yapı ve tarihsel süreçlerin farklılığından bahsetti. Avrupa’da Müslümanlığın ortaya çıkması endişe yaratırken Avrupa’da İslam olmalı mı olmamalı mı tartışmalarının yapılması için “artık çok geç” ifadesini kullanan Cohn-Bendit, vatandaşların çoğunluğunun Müslüman olduğu bir cumhuriyet modeli oluşturulabileceğini dile getirdi. Bu noktada Türkiye’nin cumhuriyet devleti olarak örnek alınabileceğini belirtirken Türkiye’de Kemalist köktencilikten çıkılıp Müslüman kökten dinci başka bir dogmaya gidiliyor düşüncesi, Kürt sorunu ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması gibi çelişkilerin bulunduğunu ifade etti. Türkiye’nin jeopolitik bağlamda AB’ye büyük katkı sağladığını belirten Cohn-Bendit, dünyada asıl rol oynayan ülkelerin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde temsil edilmediğini ve Suriye’deki krizin uzun sürmesi durumunda köktenci din hareketlerinin yönetime gelmesinden duyduğu endişeyi dile getirdi.


Cohn-Bendit’in konuşmasının ardından Helene Flautre, Akdeniz çevresindeki birçok ülkenin Türkiye’yi model olarak benimsediğini, model olmayı taşımanın zor olduğunu ifade ederek Davutoğlu’na Türkiye- AB konusundaki beklentilerini sordu.


Cohn-Bendit’in “devrim bir andır” ifadesine ithafen devrim anının sürecin bir parçası olduğunu belirterek konuşmasına başlayan Davutoğlu, uluslararası sistemin 3 büyük deprem yaşadığını söyledi.


İlk depremin 1991 yılında SSCB’nin çökmesi ile jeopolitik deprem, ikinci depremin 11 Eylül 2001’de güvenlik depremiyle yaşandığını, son depremin ise içinde bulunduğumuz süreçte yaşanan Arap dünyasındaki politik deprem ve AB’de yaşanan ekonomik deprem olduğunu ifade etti.


SSCB’nin çökmesi ile yaşanan jeopolitik depremin AB’nin demokratikleşme sürecine pozitif anlamda katkı sağladığını, Türkiye’nin bu dönemde demokrasi eğilimi yerine güvenlik politikalarına ağırlık vermesinden dolayı demokratikleşme sürecini ertelediğini belirten Davutoğlu, Türkiye’nin bu anlamda AB trenini kaçırdığını söyledi. 1990’larda Türkiye’nin AB’ye entegrasyonu gerçekleşmiş olsaydı, bugün bölgede daha farklı bir yapı olabileceğinin altını çizdi. AB’nin Bosna’da yaşanan krize seyirci kaldığını belirten Davutoğlu, Türkiye’nin AB’ye entegrasyonun sağlanması durumunda Ortadoğu’nun demokratikleşme sürecine katkı sağlayabileceğini ifade etti.


Komşularla “sıfır sorun politikasını herkesi düşman olarak gören davranışı terk ederek “zihniyet devrimi” gerçekleştirdiklerini belirten Davutoğlu, demokratikleşmenin çevre ülkelerde güven ve istikrar olması durumunda meydana geleceğini vurguladı. Son 10 yılda demokrasi, ekonomik kalkınma ve aktif dış politika ile siyasi restorasyon yaşandığını dile getiren Davutoğlu, özgürlük-güvenlik dengesinin toplumda sağlanmaması durumunda meşruiyet kazanılabileceğini ifade etti. Davutoğlu, ‘’Türkiye- AB ilişkilerinde son 10 yılda bu sefer treni AB’nin kaçırdığını daha açık bir ifadeyle “90’larda Türkiye AB trenini kaçırdı. Bugün ise AB, Türkiye trenini kaçırıyor. Kıbrıs konusunda Türkiye’nin 2004’deki Annan Planı’nı kabul etmesiyle üzerine düşeni yaptı’’ dedi.


Davutoğlu,“90’larda Balkanlar’da değişim yaşanırken Türkiye terör tehdidi sebebiyle güvenliğe ağırlık verdi. Türkiye’deki değişim ertelendi. AB trenini kaçıran Türkiye oluyor. Keşke Türkiye, bu demokratikleşme sürecini 90’larda yaşasaydı. Şimdi ise Türkiye demokrasi ağırlıklı bir restorasyon yaşıyor. Biz bu iç restorasyonu yaşarken treni kaçıran AB oldu.” ifadelerini kullandı. AB’nin içine kapanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. İşte bu çerçevede Türkiye’nin AB üyeliğinin her zamankinden daha önemli ve anlamlı olduğunu düşünüyorum.” diye konuştu.


Türkiye’nin son depreme restore edilmiş olarak girdiğini söyleyen Davutoğlu, AB’nin tereddüt içinde kaldığı dönemlerde Tunus halkının yanında tereddüt etmeden durduğunu ifade etti. Ortadoğu’da yaşanan değişimin 1990’ların başında yaşanması gerektiğini dile getiren Davutoğlu, esas savaşın Sunni- Şii çatışması olmadığını Soğuk Savaşla gelen yapılar ile çağdaş dinamikler arasında çatışmalar olduğunu belirtti. Türkiye’nin demokratik bir ülke olarak demokratik değişim taleplerinin yanında olduğunu ve bu değişimlerin kansız olması için diplomasinin tüm olanaklarını kullanacaklarını dile getirdi. Bu noktada AB’nin kendi içinde bulunduğu krizden dolayı 1990’larda Bosna krizine seyirci kaldığı gibi bugün Ortadoğu’da yaşanan olaylara da destek sağlayamadığını ekledi.


Türkiye’nin birçok medeniyetin beşiği olduğunun altını çizen Davutoğlu, “Türkiye’nin bir bölgesinde Balkan kültürü, bir bölgesinde Mezopotamya kültürü, diğer bir yerinde Kafkas kültürünün izlerine rastlarsınız. Tıpkı AB gibi Türkiye de çeşitlilik içinde bir bütünlüğü ve bir birlik içinde çeşitliliği temsil eder.’’ şeklinde konuştu.


Suriye’nin Balkanların Bosna’sı olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve uluslar arası toplum üzerinde ahlaki bir sorumluluğun olduğunu söyleyen Davutoğlu, bu noktada Türkiye- AB ilişkilerinin insani, siyasi ve stratejik vizyon boyutuyla özel bir önemi olduğunu belirtti. Türkiye’de 110 bin mültecinin olduğunu ve mülteci kampları için 400 milyon dolar harcama yapıldığını söyledi. Siyasi boyutuyla incelendiğinde, Ortadoğu’da savunulan kriterlerin AB’nin Kopenhag Kriterleri olduğunu ifade eden Davutoğlu, bölgedeki olayların stratejik vizyon boyutu ile değerlendirdiğinde 1990’lı yıllarda gitmesi gereken liderlerin şimdi gittiğini ve stratejik olarak doğru bir değişimin yaşandığını dile getirdi. Son yaşanan depremin artçı şoklarıyla mücadele edilmesi ve Akdeniz’e barış ve demokrasi tahsis edilmesi konusunda, AB’nin sadece izleyici olarak değil aktif olarak değişime destek veren bir rol oynaması gerektiğini, bu noktada da Türkiye-AB ilişkilerinin oldukça önemli olduğunu söyledi. Davutoğlu, Ortadoğu’nun demokratik değişim sürecini başarması durumunda bunun bölgesel değil uluslararası bir başarı olacağını ifade ederek konuşmasına son verdi.


Davutoğlu, konuşmasının ardından katılımcılardan gelen soruları cevapladı. İnsan hakları gündemi ve kadın haklarınının nasıl bir süreçten geçtiği sorusuna, Arap dünyasında yaşananların doğal bir süreç çerçevesinde gerçek bir devrim olduğunu ve Yemenli gazeteci Tevekkül Karman’ı 2011 yılında Nobel Barış Ödülü’nü almasını örnek göstererek bu sürece katkı sağlandığını söyledi. Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni temsil eden katılımcının Türkiye’nin ordusunu Kıbrıs’tan geri çekmesi ile ilgili sorusuna Davutoğlu, Rum yönetimi Annan Planı’nı kabul etseydi, bugün bölgede tek bir askerin kalmayacağını bu sorunun Annan Planı’na hayır diyenlere sorulması gerektiğini, ileride bir uzlaşı olması durumunda askerlerin geri çekileceğini söyledi. Ayrıca, Türkiye’nin zaman zaman komşularıyla görüş ayrılıkları yaşasa dahi genel itibariyle iyi ilişkiler içerisinde olduğunu belirten Davutoğlu “Avrupa’daki krizi ticaretimizi çeşitlendirerek aştık” ifadesini kullandı. Tutuklu gazeteciler konusunda gelen soruya ilişkin Davutoğlu, tutuklamaların gazetecilik faaliyetleri yüzünden gerçekleşmediğini, konunun yargı sürecinde olduğunu, Türkiye’yi bu konuda eleştirmenin adil olmadığını ve akademisyen kimliğiyle basın özgürlüğünü kısıtlamanın doğru bir karar olmayacağı yanıtını verdi.


Soru- cevap bölümünün ardından Cohn-Bendit, Davutoğlu’nun Annan Planı’na ilişkin açıklamalarını haklı bulduğunu belirtirken, planın uygulanmaması sebebiyle sonuçlarını görmemizin mümkün olmadığını da ifade etti. Türkiye’de bazı konuları konuşmanın hala zor olduğunu söylerken, her toplumun, tarihinin iyi ve kötü yanlarına bakabilmesi gerektiğinin önemini vurguladı. Kürt konusuna ilişkin açık olunması gerektiğini, Kürtçe savunma hakkı başta olmak üzere çeşitli taleplerinin yerine getirildiğini belirten Cohn-Bendit, Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün kısıtlanmasına evet, tecrit edilmesine hayır dedi. Davutoğlu bu açıklamalara, ana dilde savunma hakkının baskı altında alınmış bir karar olmadığını, kimsenin etkisi altında kalınmadan alındığını ve terörizmi hiçbir şeyin meşru kılamayacağını dile getirdi. Davutoğlu son olarak Cohn-Bendit’in konuşmasının başında sorduğu Türkiye’nin AB’ye girmesi durumunda AKP’nin hangi siyasi kanadın üyesi olacağı sorusuna, en özgürlükçü ve hoşgörülü grubu destekleyecekleri yanıtını verdi.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum