Şeyda Koç Asyalı

Şeyda Koç Asyalı

Eğitimci - Yazar

SOSYAL DİLEMMA

17 Şubat 2022 - 08:05

Korkunun anatomisini konuşalım dilerseniz. Issız bir yolda tekinsiz adımların sıklaşması ve nihayetinde koştuğunuz karanlık yolun yine ıssız sığ bir ormana çıktığını düşünün. Ne bir ses ne de bir nefes. Sadece siz ve kalp atışlarınız. İşte tüm Dünya insanı iki yıldır böyle bir korku atmosferinde yalnızlığını bir başına çekiyor. Pandemiyi nispeten ardımızda bırakırken bu korkunun toplum içindeki yankısı şiddetli olacaktı. Oldu da! Hem Avrupa hem Türkiye olarak konuşacak olursak suç olayları hat safhaya ulaştı. İçinde yaşadığım Hollanda’da haber bültenleri bu tarz olaylara sınırlı ölçüde yer veriyor. Ne olayın nasıl cereyan ettiği ne de spikerin acındırası cümleleri haberde yer almıyor. Kayıp ya da mağdur kişinin normal bir fotoğrafı ve asayişi sağlayan polisin bir iki görüntüsü yeterli oluyor. Ülkemize baktığımızda ise haber bültenlerinin içeriği artık üçüncü sayfa haberi denen bu felaket haberlerinden ibaret oldu. Türkiye toplumunun değerlerine adeta küfreden bir yayın ve program akışı gerçekleştiriliyor. Olası felaketler birebir film sahnesi gibi ulu orta ailelerin, yemek masasında oturup izlediği bir saatte haber bülteninde dahi anlatılıp gösteriliyor. Suçlu ve mağdurların her türlü kimlik bilgisi veriliyor. Özellikle de aile içi olan şiddet vakaları ulu orta yorumlanıyor. Bu tür haberleri yetişkin kızımın yanında izlemekten dahi imtina ediyorum. Çünkü ülkem adına utanç verici. Burada psikolojik birçok değerlendirme ve istatistik sunula bilinir. Tarihin dar koridorlarından örnekler de çıkarıp sunmam mümkün. Fakat ne yazarsam yazayım Türkiye’de yaşanan şiddet olaylarının ve aile içi her türlü şiddet ve istismarın bu denli çok yaşanıldığı birkaç sene olmamıştı. Neden biliyor musunuz? Bizlere yıllarca izletilen evlilik programları, liyakatsiz kişilerin unvan ve mal sahibi olmasının ardından yine TV lerde matah bir şeymişçesine alkışlanması ve dizilerle normalleştirilen olası Avrupai yaşam senaryoları ile bezenen TV kanalları, sosyal medya vs. Bunun üstüne yaşanan pandemi travması ile birleşince şiddetin patlaması ardından gelmiş oldu. Olası diyorum çünkü Avrupa’da ailelerin büyük çoğunluğu Amerikan filmlerinde olduğu gibi yaşamıyor. Türkiye’de gösterilen dizilerin çoğunda özenti karakterler şişirilmeye devam ediyor. Sadece sosyal bir faciaya göz göre göre sürüklenen bir toplum var. Halbuki özgürlük tanımı başkalarının özgürlüğüne ket vurduğunuzda anlamını yitirir. Serseri bir özgürlük Türk toplumunun temeline bomba koymak olur Bahsi geçen program ve filmler insanlara yetersizlik hissi vermekten başka bir şeye yaramıyor. 

Dünya değişti çünkü artık tekil bir yaşama geçildi. ‘Her koyun kendi bacağından asılır.’ Dilemmasını yaşıyoruz. Yemek kültürü değişti. Tencere yemekleri dahi sadece Anadolu’nun bir kesiminde kaldı. Erkeğin çalışıp, karısına ve çocuklarına gururla baktığı dönemler kapandı. Herkes birbirinden beklenti içerisinde. Evlat, anne babasına, anne ve baba evladına güvenemez oldu. Çünkü artık ortak değerlerimizde buluşmak gittikçe zorlaşıyor. Aynı saatte masaya oturmak. Tv ya da elektroniklerin ailenin buluştuğu yemek masasında kapanması. Çocukların kayıtsız şartsız ebeveynine karşı çıkmadığı dönemler bitti. Sorun bu biten dönemi bir kısım insanın algılamakta zorlanmasından kaynaklanıyor. Kullanılan dil değişti. Türkçe konuşuyor fakat anlaşamıyoruz. Yurt dışında yaşamanın avantajlarını bu sene daha iyi idrak ettim. Geçim derdi amenna!.. Dünya’nın her yerinde var. Ne kadar emek o kadar ekmek. Fakat Avrupa’da taraflar keskin bir şekilde ayrılıyor. Burada ya Müslüman ya Hristiyan ya da ateisttir. Bunun da getirisi ne ise öyle yaşarsın. Başkalarının özgürlüklerine ket vurmadan! Türkiye’de durum farklı, siyasetin rüzgârı ile şekillenen insan ilişkileri, paranın mutluluk olduğunu sanan genç bir kitle ve paydaları gittikçe azalan genç kuşak sayısı zengin bir toplum var. Üstelik devletin TV ya da sanatsal faaliyetlerde herhangi bir yaptırım gücü de yok. Ya da yeterli değil. Avrupa medeniyet farkı ile burada öne çıkıyor. Her hâlükârda aile ve halkının psikolojisini korumak zorunda, fire verdiği noktalar genelde Dünya siyasetinde oluyor ama ülke içinde herhangi bir kamu çalışanından milletvekilinin bir farkı yok. 

Medeniyeti her yönden ele alabileceğimiz bir makale olacak bu sosyal hayata dayalı analizimizde Türkiye hükümeti, boyalı basın ve medyası halkının değer ve manevi çıkarlarını korumakta sınıfta kaldı. Birikmiş ve yardım almamış korkunun getireceği sosyal çöküntüyü de göz önüne alarak daha temkinli hareket etmesi gerekiyordu. İnisiyatif alması gereken, halkı temsil edecek olan sivil toplum örgütleri ise çoktandır kendi maddi çıkarlarının peşinde ter döküyor. TC hükümetinden proje satın alma kapsamında, vizyon sahibi donanımlı proje dosyaları, Ankara yollarında ama bu dosyaların ne kadarı aldığı bütçenin hakkını verebiliyor o da ayrı bir konu.

Sağlıcakla kalınız!

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum