Reklam
Prof.Dr.Levent Seçer

Prof.Dr.Levent Seçer


Cehaletin bedeli

02 Ekim 2017 - 09:16

Okuma yazma bilmenin çağdaşlaşmanın bir gerekliği olduğunu bilen Atatürk, Cumhuriyeti kurduğunda '' Benim savaşım bitmedi. Şimdi cehaletle savaşım başlıyor'' diyerek bir seferberlik başlatıyordu, ve bu konuda çok sayıda faaliyetlere öncülük yapıyordu. Son 50 yılda '' okuyabilenlerin'' sayısı artmış olabilir fakat '' okuyanların'' sayısı özellikle ülkemiz adına hayli gerilerde kalmıştır. (TUİK) verilerine göre, günde ortalama 7-8 saatini televizyon başında mistik içi boş anlamsız tv dizileri seyrederken,keza bacım edebiyatıyla yansıtılan anlamsız kültür ve eğitim değerlerinin olmadığı evlendirme kadın proğramları ile geçiren bir toplum olmak, şimdi kim böyle bir toplumun çağdaşlaşmayı aradığını söyleyebilir acaba? Uluslararası Yayıncılar Birliği'nin 2016-2017 verilerine göre, kitap ihtiyaç listemizde 250 sırada yer alıyor.Türkiye, okuma alışkanlığında da dünya sıralamasında 90 sırada! Okuma yazma bilmemek bir eğitim eksikliği,okuma alışkanlığına sahip olmamak ise eğitim yanlışlığıdır. Toplumun bu yanlışlıkları yaşamasına kimlerin sebep olduğunu söylemek istemiyorum, bunun tek sorumlusu siyasi iktidarlar değil mi? İnanç saygınlığıyla siyaseti bir arada vermeye çalışmak, ve topluma din değerlerinin etkileşimini akıl ve bilimden önce yansıtmak, işte toplumun geldiği nokta bu değil mi? Atatürk '' Akıl ve bilimi benim sizlere bırakacağım en değerli mirasım'' demiş, ama şimdi bu değerlerden çok gerilerde kalmış bir toplum olmak insanın içini acıtıyor bana göre.Dünyanın hiç bir ülkesinde, bugün inançlarına bağlı bir başka ülke gösteremezsiniz Türkiye kadar, kimse kimsenin inançlarına saygısızlık etmedi bu ülkede, ama siz din saygınlıuğını alıp siyasete verirseniz yaşanacak felaketin kapanmasını önleyemezsiniz, o zaman aklı ve bilim değerlerimize bu bir ihanet değil mi? Bir çarkın ortasında bırakılan Milli Eğitim politikasınında yaşananlar her şeyin bir göstergesi aslında. Çağdaş eğitimden hızla uzaklaşan bir eğitim sistemi tamamiyle din derslerine  yönlendiriliyor. İnanç değerleri eğitimle baskı altında tutulmamalı. Yani burada dinle bilim çatışma ortamında tutulmak isteniyorsa bu zarar verecektir ve tamiri mümkün değildir. 

Medeni toplumlar için gelişmişliğin endekslerinden biri,toplumda yaşayan insanların asgari düzeyde de olsa okuma yazmayı bilme oranıdır.Nitekim bir toplumda insanlar okur yazar oldukça, o toplum kalkınmaya doğru ilerleme de daha hızlı yol alacaktır. En önemlisi de kendisini yönetenleri sorgulama bilincinde cesaretinde olacaktır.UNESCO'nun yaptığı açıklama da, dünya üzerinde en çok okuma yazma bilmeyenlerin kadınlar olduğunu görmek mümkün, bu gün Türkiye'de bu oran kendini daha etkin biçimde gösteriyor, ve ne yazık ki siyasetin bile dışında bırakılan kadın, inanç etkileşimiyle afyonlaşarak evinde akşama kadar kadın evlendirme içi boş programlarla zamanını geçirmeye zorlanıyor. Kadının söz söyleme şansının bile olmadığı bir ülke değilmiyiz? İşte şu anda gelinen noktada okumayan cahil bırakılan bir toplum olmaktan öteye geçemedik. Okuma yazma bilmeyenle bir seçime gitmenin savunulur bir yanı varmı? Kimi neyi neden seçeceğini bilmeyen biriyle ülke kaderi yazılıyor yıllardır. Okumak ve kitap bugün elimizde bir ağır yük olarak gösterilmekte, bir japonun yılda 20 kitap okuduğunu düşünmek insanın canını acıtıyor, ama benim ülkemde 6 milyon insanın gazete ve kitap okuduğunu gördüğümde, insan hak ve özgürlüklerini, demokrasiyi, ağızlarına alan insanların bu acı gerçeği gördüklerini sanmıyorum, zira bu tablo birilerinin işine geliyor. Milletin cahil bırakılıp din afyonuyla uyumayı sevdiği görmek onların eseri aslında. Tanrıya inandığını söylemek kolay, ama asıl önemlisi tanrının inandığı insan olabilmektir, Karl Marks '' din afyondur'' der. Biz şayet din saygınlığını siyasete ve kişisel çıkarlara duygusal etkileşime bırakmazsak. İnançların saygınlığında yaşayan bir toplum olarak daha duyarlı olmanın bilincinde kalırız. Bilim sözde değil özde dolaysız paylaşımda istenilen sonucu getirir.Benim ülkemde bilim ve akla  ne kadar önem verildiği belli zaten. Bilim ve sanat itibar görmediği ülkeleri terk eder, o zaman o ülke üçüncü ülke olmaktan öteye geçemez. Bilimden söz ederken toplumsal paylaşımının da gerekleri yapılmalı, özellikle din ve bilim çatışma noktasında bırakılmamalı. Bilimden sözde bahsetmeyi değil ülke çıkarları adına gerekenler yapılmalı. Bilim adamlarının görmediği saygıyı göstermek, ve aydınlık bir gelecek adına özellikle bilimsel projelerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Çağdaş bir ülke olmanın gereği budur.


AVRUPADA DEĞİŞMEYEN DURUM...

Avrupa da yaşayan dört milyona yakın Türk toplumu aynı tıkanmanın ortasında kalmış durumda, üç kuşak bir toplum yaratmışız, hala yaşadığımız ülkenin yaşam tarzına eğitim ve kültürel değerlerine bakış açımız, bizi burada yaşanacak değişimlerin dışına çıkaramamış.Kendi kültürümüzü elbette unutmamalıyız, ama burada yaşadığımız sürece bu ülkenin eğitim kültür ve yaşam değerlerine paylaşımın önemini görmeliyiz.Bir çok Türk toplum dernekleri var özellikle Almanya'da. Geçmişten günümüze kadar baktığımzda Türk toplumunun haklarını koruyan, Türk toplumu için kalıcı hangi çalışmalar yapılmış? Özellikle eğitim sanat kültürel konularında sadece gazete sayfalarına yansıtılmış sözler açıklamaldan başka görülecek ne var acaba? Son kuşakta okuyan eğitim adına geleceğini düşünerek çabalayanların da iş bulamama korkusu yaşadığı ortada. Özellikle (TGD ve TGH) adını duyduğumuz dernekler var, her dönem sen başkan olacaksın, ben başkan olacağım kavgasıyla geçirdikleri zamanı eğitim ve kültürel değerler için harcasalardı, bugün kendi haklarını savunacak bir duruma gelmiş geleceğini görebilen konuşabilen bir toplum yaratılmış olurdu. Almanya da özellikle okumayan bir toplum var. Burada bile din saygınlığıyla insan duygularını afyon olarak veren, kendilerine temsilci adını koyanların yarattıkları toplumu bekleyen tehlikelerden haberleri var mı?. Her yıl düzenlenen önemli kitap fuarlarında bu derneklerin umursamazlığı gelecekte yaşanacak tehlikeyi apaçık gösteriyor aslında. Baktığımda bu önemli fuarlara Türkler tarafından ilgi gösterilmemesi düşündürücü değil mi?, Buna özellikle kitap ve gazete okuma alışkanlığımız tüketilmiş demek daha doğru olacak. KADINLARIMIZ  özellikle daha çok okuma alışkanlığı eğitim ve kültürel faaliyetlere özendirilmeli. Her hafta adı geçen dernekler adına yapılan sözde edebiyat akşamları, yada ne olduğu belli olmayan etkinliklerin bu güne kadar getirdiğ bir değişim yok. Bu güne kadar böyle gelmiş ve bundan sonrada böyle gidecek. Adı Türk toplum dernekleri özellikle (TGD) ve (TGH)) olan bu kuruluşlar neyi temsil ediyor ve ne yapıyor bunuda kimse bilmiyor. Kendilerini temsil ettikleri topluma karşı sorgulama cesareti bile vermiyorlarsa kurulmuş olmanın ne anlamı var! Mesele sadece birşeyler yapıyor olmak, gazete ve basın açıklamaları yaparak sözde kalmak yetmiyor. Burada özellikle Konsolosluklara da önemli görevler düşüyor. Bir de (ADD) leri var, hala ne yaptıklarını görmek mümkün değil, özellikle ben Türk derneklerinin aksine (ADD) lerinin daha etkin bir çalışma içinde olmalarını söylemek isterdim. Ama ne yazık ki onlarında yaptıkları gözle görülür bir çalışma yok, sadece sıradan yapılan ve sayfalarda kalan açıklamlar hepsi bu.Avrupa da Türk toplumu ne yazık ki 50 yıldır olduğu gibi bundan sonra da çağdaş, aydınlık, bilim, eğitim, sanat, ve kültürel değerlerden uzakta bırakılmış, bundan sonrasında da değişen bir şey olmayacak. Bugün sadece Almanya değil, yurtdışında yaşayan her Türk vatandaşının yaşadığı ve yaşayacakları gelecekteki zor yılların adı değil mi? 

ALMANYA SEÇİMLERİ...

Almanya son yılların en zor seçimini yaşadı. Özellikle yabancı düşmanlığı konusunda etkin bir çalışma yapan (AFD) nin, aldığı oy kaygı verici bana göre, daha hükümet kurulmadan bir üyesinin '' bu ülkede yabancıların özellikle Tüklerin yeri yok, nereye baksanız millilyetcilik ve din profilleri öne çıkıyor bu olmamalı'' diyor. Bu ülkede inançlarına bağlı başka ülkelerden gelen göçmenlerde var, ama özellikle Türkler adına öne çıkan bir açıklama kaygı verici değil mi? Peki biz ne yaptık, Siyaset dilini değiştirip hoş olmayan kabul edilemeyen sözler söyledik. Siz hiç hakkınız olmadan bir başka ülkenin iç işlerine karışarak tehlikeli sözler sarfederseniz, o ülkenin tarihiyle iç işleriyle siyasetiyle ilgili açıklamalar yaparsanız. Uluslararası ülkenin itibarı yok edersiniz, öte yandan bu adı konulamayan bir siyaset anlayışı olduğu gibi, burada yaşayan milyonlarca kendi vatandaşının gelecekte ne zor yılları yaşayacağını görememektir. Burada 50 yıldır yaşayan Türk toplumu, Alman halkıyla bu biçimde yaşaması artık bundan sonra kolay olmayacak. Ucuz siyaset üretmek, içi boş sadece kişisel çıkarlar konusunda politikalar sürdürmek ülkeye zarar verdiği gibi, Avrupa da yaşayan Türk toplumunu tam bir çarkın ortasında bırakacaktır. Sadece seçim dönemlerinde hatırlanan Türk toplumu burada kendi çaresizliğini yaşayacak yaşıyorda. Özellikle Almanya Türk toplumunun en yoğun yaşadığı ülke, şimdi burada zor yılların başladığını söylemek gerek, bundan sonrası artık eskisi gibi olmayacak. Daha etkin radikal kararlar alacak Almanya, yani Almanya yabancılar için, özellikle Türkler için daha katı olacak seni çok seviyorum demeyecek. Keşke bu sıkıntıları şimdiden görebilsek ve ona göre yaşam tarzımızı düzenlesek bilinçli bir toplum olmanın önemini kavrayabilsek. Peki bunu kim yapacak merak ediyorum? Federal ve eyalet seçimlerinde mülletvekili seçilen Türk vekillerine baktığımda etkin bir politika üretemediklerini görüyorum. Onlara sormak gerek, peki neden siyaset yapmak istedin? Öyle sanıyorum ki buna verecekleri yanıt kolay olmayacak. Kısacası bundan sonra Avrupa ve özellikle Almanya da yaşayan Türk toplumunu zor yıllar bekliyor. Dilerim yanılan ben olurum ama kaygılarım budur.

Prof. Dr. Levent Seçer

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum