Reklam
Şeyda Koç Asyalı

Şeyda Koç Asyalı

Eğitimci - Yazar

EĞİTİM DEBDEBESİ

16 Aralık 2021 - 08:33

H.Z Peygamberin tarihe tanıklık ettiği 7. yüzyılda uygulamış olduğu eğitim sistemini bugün daha dünya üzerinde yeni kıymeti anlaşılan ve adlandırılmış olan “montessori eğitiminde rastlıyoruz. Aslında madam Maria hem uzak doğu eğitim anlayışını hem de Hz. Peygamber eğitim halkasının izlerini, yaşadığı yüzyılda adını vereceği bir sisteme entegre etmiştir.

Madam Maria’nın alıntıladığı eğitim sistemi, Doğu’nun eğitim merkezlerinde yüzyıllardır zaten uygulanmıştır. Bunun birkaçına aşağıda değineceğiz. Madam Maria Montessori 19. Yüzyıl’da uygulamaya başladığında bu sistemin; ödüllerden, cezalardan, yetişkin tarafından programlanmış eğitimden, oyuncaklardan, şekerlemelerden, öğretmen masasından, toplu derslerden hoşlanmadıklarını; özgür seçimden, hatalarını kendilerinin denetiminden, hareket etmekten, sessizlikten, sosyal ilişkilerini kendileri tarafından kurulmasından, çevrenin düzenli ve temiz olmasından, özgür faaliyete dayalı bir disiplinden, kitapsız okuma ve yazmadan, alıştırmaların tekrarından, hoşlandıklarını gözlemledi.

Peygamberimiz ise grup eşliğinde yapılan halka sohbetlerinde ve kişiye özel olan eğitimlerinde bunları yaş düzeyine göre görsellik katarak ya da örneklerle açıklayarak anlatıyor. Karşı tarafın hatasını kendisine soru sorarak onun bulması için. Yönlendirmede bulunuyordu. Mescitte halka sistemi olarak (grup) ders yapılırdı. Kimi ilmi konularda kimi ise itikadi konularda. Bir gün peygamber içeri girince gençler hangi gruba oturacağını merak eder. Peygamberimiz ilim halkasına katılır. Şöyle bir ifade kullanır. “Ben ancak muallim olarak gönderildim.” Yani itikadı olarak zaten yaşıyor ve örnek oluyordu. Fakat dünyevi konularının yer aldığı sohbet halkasında gençlerin ona daha çok ihtiyacı olabilirdi. Bizler, bu ve benzeri örneklerle peygamberin eğitim metotlarını yüzyıllardı öğretiyor ve öğreniyoruz. Peygamber derslerindeki iki tarz diyalog gerçekleştirmektedir. Soru-cevap olarak ve görsel olarak. Bu diyaloglar altındaki detaylar kitabımızda mevcut.

Dikkatinizi çekerim günümüzde “montessori”de de bu, halkalar ve tekil olmak üzere uygulanmaktadır.

Batılı oryantalistler kayıtlara şu bağlamda sözler düşmüşler. Büyük Roma yıkıldıktan sonra, Doğu alimlerinin tuttuğu not ve kayıtlar olmasaydı bugün tıp ve sanayi devriminden bahsetmek zor olurdu. Onlar hem kadim ilimleri derleyip canlı tuttu hem de yaptıkları ek çalışmalarla bugüne aktarılmasında en önemli rolü üstlenmiş oldu.

Biliyorsunuz ki İslam felsefesi ve din coğrafyasını genişletirken kendine medreselerde yer açtı. Belh şehri ile uzak Asya’nın kapılarına girildiğinde eğitim zinciri medreselerin elindeydi. Medrese kültürü uzak doğunun manevi terbiye sisteminin ağırlık kazandığı bir eğitim anlayışıydı. Budizm’in hâkim olduğu idare altında Konfüçyüsçü düşünceyi besleyen bir eğitim veriliyordu. Bu eğitim zinciri İslam ile buluştuğunda yelpaze genişledi ve içerisine fenni ilimlerin de hâkim olduğu ders sistemi uygulandı. Özellikle Büyük Selçuklu zamanında medreseler altın çağını yaşadı hem sözel hem de teknik anlamda ders katmanları tasavvuf eğitimi de içerek mevcut hali kazanmış oldu. Yüzyıllarca bu eğitim sistemi uygulanmaya devam etti. Bugün bu eğitim sisteminin en canlı örneği imam-hatiplerdir. İmam-hatip okulları esasen din adamı yetiştirmek üzere değil fenni ilimleri de bünyesine katarak zenginleştirilmiş meslek okulu statüsünde değerlendirilmelidir. Bu şekilde seçme ve eğitim yönünü belirleme hakkı çocuğun yeteneği ile eşdeğer olarak ilerler.

Kısaca Roma’nın kadim bilgileri, dün İslam coğrafyası sayesinde batıya intikal etmiştir. Bugün ise tekrar ambalajı değiştirilerek ait olanlar elenerek yine bize sunulmaktadır. Bu da trajikomik tarafı…

Sosyal değerlendirme açısından eğitim; “Avrupa’da iyidir ya da Türkiye’de kötüdür.” Demek oldukça sığ bir anlayış olarak kalır. Eğitim Türkiye’de bugün dahi çok iyi durumdadır. Fakat sistem seçenekleri öğrencinin seçmesine olanak tanımaz. Büyük sorun burada başlıyor. Sorun üniversite sınav derecelenme sistemi ile alakalıdır. Bu tabi şahsi görüşüm olarak beni bağlar. Fakat şunu da göz ardı etmemek gerekir. Uluslararası uygulanan yasalarda bugün medyada çok yerini bulmamış olsa da ciddi bir göç sorunu yaşanmaktadır. Dün kas gücü ile gelen göç, bugün beyin gücü ile Avrupa’ya gerçekleşmektedir. Bu da Türk eğitiminin kalitesini zaten gözler önüne seriyor.

Gurbetçiye sormuşlar: “Neden memleketine dönmüyorsun?”

Cevap gecikmemiş: “Çocuklarımın eğitimi için!”

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum